International Journal of Medical Science and Health dergisinde yakın zamanda yayınlanan bir araştırma, 2016 darbe girişiminin ardından Türk üniversitelerinde akademisyenlerin toplu halde ihraç edilmesi ve gözaltına alınmalarının akademik özgürlük ve akademik performans üzerinde derin zarar verici etkileri olduğunu ortaya koyuyor. Bu tasfiyeler yalnızca Türk biliminin bütünlüğünü tehlikeye atmakla kalmayıp, aynı zamanda küresel akademik topluluğa eğitim kurumlarına siyasi müdahalenin tehlikeleri konusunda bir uyarıyı da temsil ediyor.
Türkiye’de 2016 ile 2018 yılları arasında 8.000’den fazla akademisyen görevden alındı; bu, ülke çapındaki tüm profesörlerin yaklaşık %5,7’sini temsil ediyor. Bu ciddi azalma, KHK kisvesi altında yürütülen daha geniş bir baskının parçasıydı ve araştırmanın da vurguladığı gibi, Türkiye’deki akademik ekosistemi ciddi şekilde bozdu. En çok etkilenen üniversiteler, bilimsel yayınlarda ve akademik faaliyetlerde önemli düşüşler yaşadı; bu durum, entelektüel özgürlük üzerindeki daha geniş çaplı bir etkiyi yansıtıyor.
Köln Üniversitesi’nden Salih Hoşoğlu ve Augsburg Üniversitesi’nden Zekeriya Aktürk tarafından yapılan çalışma, işten çıkarmalardan önceki ve sonraki akademik yayınların sayısını karşılaştırarak akademik üretkenlikteki değişimi ortaya koyuyor. Sonuçlar endişe verici: En yüksek işten çıkarma oranlarına sahip üniversiteler, yayın oranlarında en sert düşüşleri yaşamış; bu, akademik yayınlardaki genel küresel artışla çelişen bir eğilim.
Yaşananlar, siyasi tasfiyelerin beyin göçüne ve akademik ve kültürel yaşam kalitesinde uzun vadeli bir düşüşe yol açtığı Nazi Almanya’sındaki Yahudi akademisyenlerin işten çıkarılması gibi tarihin karanlık dönemlerini yansıtıyor. Çalışma, bu tür önlemlerin ulusları yalnızca entelektüel sermayeden mahrum bırakmakla kalmayıp, aynı zamanda akademik özgürlük ve demokrasinin temel ilkelerini de zayıflattığı konusunda güçlü bir şekilde uyarıyor.
Bu işten çıkarmaların etkisi Türkiye sınırlarının çok ötesine uzanıyor ve akademik kurumların otokratik rejimler altındaki kırılganlığını acı bir şekilde hatırlatıyor. Uluslararası toplum, bu tür olayların küresel eğitimsel ve bilimsel ilerlemeyi baltalamasını önlemek için akademik özgürlüğü korumaya yönelik mekanizmalara dikkat etmeli ve bunları güçlendirmelidir. Dünya, gelişmeleri büyük bir ilgiyle izlemeye devam ediyor ve şüphesiz bunlar akademik işbirliği ve özgürlüklere ilişkin uluslararası politikayı da etkileyecektir. Türkiye’deki akademik tasfiyelerin kalıcı etkisi dünyanın peşini bırakmamaya devam ediyor. Bu durum, dünya çapında eğitim kurumlarının kutsallığını korumak için dikkatli ve proaktif bir duruşa duyulan ihtiyacı da vurgulamaktadır.