
Son yıllarda dünya genelinde sağ popülizmin yükselmesi, insan hakları ve demokraside gerileme gibi olgularla paralel bir şekilde üniversitelerde de belirginleşen bir etki yarattı. Bu durum, akademik özgürlüklerin ve ifade özgürlüğünün tehdit altında olduğu bir ortamı beraberinde getirmiştir. Sağ popülizmin yükselişi, üniversitelerdeki akademik özgürlükleri ve ifade özgürlüğünü tehdit etmektedir. Özellikle, hükümetlerin ve politikacıların üniversitelerdeki eleştirel düşünceyi ve protestoları hedef alması, akademik ortamın bağımsızlığını zedelemektedir.
Bu bağlamda, ABD Başkanı Donald Trump’ın, Filistin’e destek gösterilerine katılan yabancı öğrencilerin sınır dışı edilmesine yönelik imzaladığı başkanlık kararnamesi, üniversitelerdeki ifade özgürlüğünü tehdit eden somut bir örnek teşkil etmektedir. Trump yönetimi, pro-Palestinian gösterilere katılan öğrencilere yönelik, “antisemitizm” suçlamalarıyla vize iptal etmeyi planladığını duyurdu. Bu karar, ABD’deki üniversitelerdeki demokratik tartışmaların ve protestoların kısıtlanmasına yol açabilir.
Sağ popülizmin yükselmesiyle birlikte, ırkçılık ve otoriterleşme eğilimleri de güç kazanmaktadır. Bu durum, üniversitelerdeki çeşitlilik ve kapsayıcılık politikalarını zayıflatmakta, ayrımcılığa karşı duyarlılığı azaltmaktadır. Ayrıca, otoriter yönetimlerin üniversiteleri denetleme ve baskı altına alma çabaları, akademik özgürlüğü tehdit etmektedir.
Bu açıdan Birleşik Krallık’ta, Boris Johnson’ın başbakanlık dönemi sırasında, hükümetin akademik özgürlüğü sınırlama çabaları dikkat çekicidir. Johnson yönetimi, üniversitelerdeki öğrenci protestolarına karşı sert önlemler almış, özellikle Brexit karşıtı seslerin yükselmesiyle birlikte akademisyenlere yönelik baskılar artmıştır. Ayrıca, bazı akademik araştırmaların devletin politikalarıyla uyumsuz olduğu gerekçesiyle finanse edilmesinin engellenmesi gibi olaylar yaşanmıştır. Bu tür müdahaleler, akademik bağımsızlığın zayıflamasına neden olmaktadır.
Polonya’da ise, hükümetin sağ popülist yönelimiyle birlikte akademik özgürlükler ciddi şekilde tehdit altına girmiştir. Ülkenin Eğitim Bakanı, akademik personel için belirli politik görüşlere sahip olmayı ve belirli ideolojilere bağlı kalmayı şart koşmuş, üniversiteler üzerinde baskılar kurarak ideolojik homojenliği teşvik etmiştir. Bu durum, akademisyenlerin özgür düşünce ve araştırma yapma haklarını kısıtlamaktadır.
Macaristan’da ise Viktor Orbán’ın iktidara gelmesiyle birlikte eğitim sistemine yönelik ciddi müdahaleler yaşanmıştır. 2017 yılında, Avrupa’nın en prestijli üniversitelerinden biri olan Orta Avrupa Üniversitesi (CEU), hükümetin baskıları sonucunda Macaristan’dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu örnek, otoriter yönetimlerin üniversiteleri kontrol altına almak için uyguladığı baskıların en çarpıcı örneklerinden biridir.
Türkiye’de ise, özellikle 2016 yılından sonra, akademik özgürlükler ve üniversitelerdeki bağımsızlık ciddi şekilde tehdit altına girmiştir. 2016’daki darbe girişiminin ardından, hükümetin “terör propagandası” yapmakla suçladığı akademisyenlere yönelik soruşturmalar ve tutuklamalar artmış, 7000 civarında akademisyen kanun hükmünde kararnamelerle kamudan ihraç edilmiştir. En çarpıcı örneklerden biri, 2016 yılında yayınlanan ve barış çağrısı yapan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzalayan 1128 akademisyenin işten çıkarılması ve bazı akademisyenlerin tutuklanmasıdır. Hükümet, üniversitelerdeki eleştirel düşünceyi baskı altına alarak, akademik özgürlüğü kısıtlamaya çalışmıştır. Ayrıca, akademik atamalar ve üniversite rektörlüğü gibi önemli kararlar, hükümetin siyasi çizgisine daha yakın isimlere verilmiştir. Bu müdahaleler, üniversitelerin bağımsız araştırma yapma ve öğrencilere özgür bir eğitim sunma yeteneklerini zayıflatmıştır. Türkiye’deki üniversiteler, kamuya açık tartışmalarda daha az özgürlük ve çok daha fazla hükümet kontrolü altında faaliyet göstermektedir.
Günümüzde küresel ölçekte akademik düşünce ve araştırma serbestliğinin risk altında olduğunu söyleyebiliriz. Halk, sivil toplum kuruluşları ve akademik kuruluşlar bu konuda önlemler alınması için işbirliğine gitmelidir.