Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’ne layık görülen mikroRNA (miRNA) araştırmaları alanındaki yeni bulgular, bu moleküllerin anne sütündeki potansiyel rolüne ve bunların çocuk gelişimi açısından olası önemine yeni bir ışık tutuyor. MiRNA’lar, haberci RNA’ya (mRNA) bağlanarak ve işlevlerini bloke ederek gen ifadesinin transkripsiyon sonrası düzenlenmesinde anahtar rol oynayan kısa RNA dizileridir. Başlangıçta model organizmalarda yapılan bu keşif, insanlar da dahil olmak üzere geniş kapsamlı çıkarımlara sahip.
miRNA’lar insan anne sütünde bol miktarda bulunur. Witten/Herdecke Üniversitesi’nden Prof. Dr. Jan Postberg gibi araştırmacılar miRNA’ların işlevlerini araştırıyor. Yeni bulgular ışığında anne sütündeki miRNA’ların bebeğin bağışıklık sistemi ve mikrobiyomunun gelişiminde önemli bir rol oynayabileceği hipotezi giderek daha fazla ilgi görüyor.
Bu araştırmalar, anne sütünün neden sıklıkla yenidoğanlar için en iyi besin olarak kabul edildiğini açıklayabilir. Anne sütü sadece besinleri değil aynı zamanda sağlıklı gelişimi destekleyen biyoaktif bileşenleri de içeriyor. MiRNA’ların varlığı, basit beslenmenin ötesine geçen epigenetik düzenlemeyi mümkün kılabilir.
Diğer taraftan, bazı kültürlerde aralarında kan bağı olmasa da aynı kadın tarafından emzirilen çocuklar “süt kardeşi” olarak kabul edilir. Bu uygulama, anne sütü yoluyla paylaşılan beslenmenin, genetik bağlılığın ötesine geçen biçimlendirici ve birleştirici bir etkiye sahip olduğuna dair köklü inancın altını çizmektedir. MiRNA’nın anne sütündeki rolünün giderek daha iyi anlaşılması, bir gün yenidoğanların sağlığını ve gelişimini daha da iyileştirmek için yeni terapötik stratejilerin geliştirilmesine yol açabilir. Bu gelişmeler, antik uygulamaların modern bilim aracılığıyla nasıl yeni bir tanınma bulduğunu gösteren heyecan verici bir biyomedikal gelişme olarak görülebilir.