
Her yıl Ekim ayında açıklanan ve insanlığın farklı alanlarında en büyük katkıları tanımlamayı amaçlayan Nobel ödülleri bu yıl da dünya gündemini meşgul ediyor. Alfred Nobel, 1833–1896 yılları arasında yaşamış bir İsveçli kimyager, mühendis ve sanayiciydi. Nobel, patlayıcı icatlarıyla büyük bir servet biriktirdi. Ancak bu başarı patlayıcı teknolojilerinin yarattığı yıkım ile ilişkilendirildi. Hatta bir Fransız gazete 1888’de Nobel’in ölümüyle ilgili yanlış bir veda ilanı yayımlamış ve “Ölüm taciri öldü” başlığı atmıştı (https://www.biography.com/inventors/a45977855/alfred-nobel). Nobel’in, bu durumdan etkilendiği ve vasiyetinde mal varlığının büyük kısmını insanlığa en büyük faydayı sağlayanları ödüllendirmek üzere tahsis ettiği belirtiliyor (https://www.nobelprize.org/).
Nobel ödülünü kazananlar, genellikle ilgili alanda uzun süreli, çığır açan araştırma ya da eylem geçmişine sahip kişiler ya da kurumlardır (https://www.britannica.com/topic/Nobel-Prize/The-prizes). Hem Nobel Bilim Ödülleri’ni alan araştırmacılar hem de Barış Ödülü’nü alan aktivistler çok farklı arka planlara sahip olabilmektedir. Ancak esas tema olarak “dünyayı veya insanlığı daha iyiye götürme yönünde katkı” ön planda tutulmaktadır.
Alfred Nobel’in en bilinen icadı dinamittir: nitrogliserin gibi patlayıcı bir maddeyi daha güvenli ve stabilize bir biçimde kullanıma sokmuştur. Ancak bu icat, özellikle savaş ve yıkım için de kullanılabilir hale geldi. Nobel’in icatlarının bu olumsuz kullanımıyla ilgili bastırdığı hislerin ve kamuoyundaki algının kendisini derinden etkilediği belirtilmektedir (https://www.sciencehistory.org/education/scientific-biographies/alfred-nobel/). İronik bir şekilde, bu patlayıcı icatların milyonlarca insanın ölümüyle doğrudan ya da dolaylı bağlantısı olabileceği düşünüldüğünde, bir silah teknolojisinin mucidi, barış ödüllerinin fonunu oluşturuyor.
Nobel ödülleri, Fizik, Kimya, Fizyoloji ya da Tıp, Edebiyat ve Barış alanında verilmektedir. Bu yılın Kimya Ödülü, “metal-organik çerçeveler” (MOF’ler) alanındaki çığır açan çalışmaları nedeniyle üç kişiye verildi: Omar M. Yaghi, Susumu Kitagawa ve Richard Robson (https://www.washingtonpost.com/world/2025/10/08/nobel-prize-palestinian-omar-yaghi-chemistry/). Yaghi, Filistinli mülteci bir ailenin çocuğu. İsrail’in Filistin’de son yıllarda yaptığı yıkım dikkate alındığında bu durum, “mülteci kökenli bir bilim insanının en prestijli ödüllerden birini kazanması” bağlamında güçlü bir sembol niteliği taşıyor.
Barış Ödülü’nü ise bu yıl “Venezuela halkının demokratik haklarını savunmak için yorulmak bilmez çabaları ve diktatörlükten demokrasiye adil ve barışçıl bir geçiş için verdiği mücadele” nedeniyle Venezuela muhalefet lideri María Corina Machado aldı.
Diğer taraftan, Donald Trump’ın Nobel Barış Ödülü adaylığı konusu ve Beyaz Saray web sayfasında kendisini “barış elçisi” olarak tanıtması büyük tartışma yarattı. Trump, altı ülkede savaşı durdurduğunu iddia ediyor, ancak ödül komitesinin objektif kriterleri temel aldığına dair açıklama geldi (https://www.theguardian.com/us-news/2025/oct/10/trump-nobel-peace-prize-reaction).
Akademik dayanışma, göç, akademik sürgün ve forced migration temalarıyla çalışan bir dernek olarak, bu yılki Nobel sonuçları bize birkaç önemli mesaj veriyor. Mülteci geçmişli bilim insanları da en prestijli ödülleri alabiliyor. Bu durum göç ve akademik entegrasyonun olumlu örnekleri açısından çok değerli. Diğer taraftan demokrasinin, insan haklarının ve barışın ödüllendirilmesi yönünde küresel bir vurgunun halen geçerli olduğunu görmek de siyasi baskı ve otoriter rejimlerin çoğaldığı dünyamızda oldukça anlamlı.