
Dünya genelinde üniversiteler yalnızca bilim üretme ve genç zihinleri eğitme merkezleri olmanın ötesinde, siyasi ve toplumsal gerilimlerin giderek daha çok hissedildiği kurumlar haline geliyor. Filistin–İsrail çatışması çerçevesinde yaşanan son gelişmeler, ifade özgürlüğünün üniversitelerde dahi ne kadar kırılgan olabileceğini gösteriyor. ABD, Almanya, Fransa ve Türkiye’den örnekler, akademik dünyanın büyük bir sınavdan geçtiğini ortaya koyuyor.
ABD’de Columbia Üniversitesi ve New York Üniversitesi, Filistin’e destek açıklamaları yapan öğrencileri ve mezunlarını disipline ederken, Trump yönetiminin baskısıyla federal fonların dondurulması gündeme geldi. Mezuniyet konuşmasında Filistin’e dair barışçıl bir mesaj veren Logan Rozos’un diploması iptal edilirken, göçmen bir akademisyen olan Mahmoud Khalil’in haftalarca gözaltında tutulması kamuoyunda infial yarattı. Bu olaylar, yalnızca kampüs içi gerilimleri değil, ifade özgürlüğü ile devlet gücü arasındaki sınırların bulanıklığını da ortaya koyuyor. https://apnews.com/article/nyu-commencement-speech-israel-palestinian-b358e0bb6961b43e426c97d3c4cdd03f https://www.ft.com/content/ffbd55e4-c94e-442c-b1f1-3b53c14e3ac1
Almanya’da ise Özgür Üniversite (FU Berlin), Birleşmiş Milletler’in Filistin özel raportörü Francesca Albanese’in konuşmasını, siyasi baskılar sonucu iptal etti. Kararın arkasında Berlin eyalet senatosunun ve üniversite dışı siyasi aktörlerin etkili olduğu bildirildi. Akademik özerkliğin, “kamuoyu baskısı” adı altında zedelendiği bu tür gelişmeler, Almanya’daki ifade özgürlüğünün ne kadar politikleştiğine işaret ediyor. https://www.middleeastmonitor.com/20250213-german-university-cancels-event-featuring-un-special-rapporteur-on-palestine/
Fransa’da da benzer bir tablo göze çarpıyor. Prestijli Sciences Po Üniversitesi’nde öğrencilerin düzenlediği protestolar sert polis müdahalesiyle bastırıldı. Lille Üniversitesi’nde Filistin konulu bir konferans, “kamu düzeni” gerekçesiyle iptal edildi. Fransa’nın geleneksel “laiklik” ve özgürlük değerleri, üniversite ortamında siyasi hassasiyetler karşısında kırılgan kalabiliyor. https://www.aa.com.tr/en/europe/french-university-stirs-controversy-by-canceling-palestine-conference/3194629
Türkiye’de ise tablo çok daha ağır. Filistin konusunda değil, hükümetin iç politikalarına karşı ses çıkaran öğrenciler ve akademisyenler sistematik baskılarla karşı karşıya. Üniversitelerde düzenlenen barışçıl etkinlikler, disiplin soruşturmaları ve polis müdahaleleriyle bastırılıyor. Rektörlükler çoğu zaman siyasi iktidarın uzantısı gibi hareket ederken, muhalif akademisyenler ihraç ediliyor, öğrenciler ise yıldırılıyor. Hukukun yeterince işlemediği bu ortamda, akademik özgürlük neredeyse tamamen şekilsel bir kavrama dönüşüyor. https://tr.euronews.com/2025/04/07/yokten-universitelere-boykot-yazisi-idari-islem-yapin https://www.tr724.com/rejimin-yargi-silahi-gaziantep-operasyonu/
Bu gelişmeler, küresel çapta akademinin içinde bulunduğu krizi açıkça gözler önüne seriyor. Üniversiteler, yalnızca bilgi değil aynı zamanda değer üreten kurumlar olarak, ifade özgürlüğünün ve düşünsel çoğulculuğun korunmasında belirleyici rol oynamalı. Ancak mevcut koşullar gösteriyor ki, akademik özgürlük yalnızca yasal düzenlemelere değil, aynı zamanda cesaret, dayanışma ve ilkelere bağlı bir kararlılığa da ihtiyaç duyuyor. Bu gelişmeler bir daha gösteriyor ki, “Karakter, baskı altındayken alınan kararlarla belli olur” ifadesi hem bireyler hem de kurumlar için geçerli.
Uluslararası kamuoyunun bu örnekleri yalnızca yerel meseleler olarak görmemesi, dayanışma ağlarını güçlendirmesi ve üniversiteleri yeniden özgür düşüncenin ve tartışmanın merkezine koyması gerekiyor. Sessizlik bir seçenek değil; akademinin geleceği, bugün alınacak tutumlara bağlı.