Ana Sayfa Blog

Öğrenci Hareketleri Evrensel Değişimlere İmza Atabilir; Hukukun Var Olması Şartıyla

0

Öğrenci hareketleri, tarih boyunca toplumsal değişimlerin öncüsü olmuş, baskıcı rejimlere karşı özgürlük ve adalet taleplerini dile getirmiştir. Günümüzde de dünyanın dört bir yanında öğrenciler, seslerini duyurmak ve haklarını savunmak için meydanlara çıkmaktadır.

Öğrenci Hareketleri Tarih Boyunca Etkili Olmuştur

Öğrenci protestoları, sivil haklar hareketlerinden savaş karşıtı gösterilere kadar birçok alanda önemli rol oynamıştır. Örneğin, 1968’de Columbia Üniversitesi’nde Vietnam Savaşı’na karşı düzenlenen protestolar, üniversite yönetimlerinin politikalarını değiştirmeye zorlamış ve geniş çaplı toplumsal farkındalık yaratmıştır. Benzer şekilde, 1989’da Çin’deki Tiananmen Meydanı protestoları, demokratik reform taleplerinin sembolü haline gelmiştir.

Türkiye’de Güncel Öğrenci Hareketleri ve Baskılar

Türkiye’de de öğrenciler, demokratik haklar ve özgürlükler için mücadele etmektedir. Ancak son dönemde bu hareketler, artan baskılarla karşı karşıyadır. En son Gaziantep merkezli 47 ilde düzenlenen operasyonlarda, aralarında üniversite öğrencilerinin de bulunduğu 77 kişi tutuklanmıştır. Bu operasyonlar, ifade özgürlüğü ve örgütlenme hakkı açısından ciddi endişelere yol açmaktadır.

ABD’de Rümeysa Öztürk Olayı

ABD’de Tufts Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Rümeysa Öztürk, Filistin’e destek verdiği gerekçesiyle gözaltına alınmış ve altı hafta boyunca göçmenlik merkezinde tutulmuştur. Ancak mahkeme kararıyla serbest bırakılmıştır. Bu olay, ifade özgürlüğü ve akademik özgürlük konularında uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmiştir.

Hukukun Üstünlüğü ve Öğrenci Hareketlerinin Geleceği

Öğrenci hareketlerinin başarılı olabilmesi için hukukun üstünlüğü ve temel hakların korunması esastır. Demokratik toplumlarda, öğrencilerin barışçıl protesto hakları güvence altına alınmalı ve ifade özgürlükleri desteklenmelidir. Aksi takdirde, bu hareketler bastırılabilir ve toplumsal ilerleme engellenebilir.

Öğrenci hareketleri, değişimin ve ilerlemenin motorudur. Ancak bu hareketlerin etkili olabilmesi için demokratik değerlerin ve hukukun üstünlüğünün korunması şarttır.

“Beşikten mezara kadar”: Bilimsel Geleceği Destekleyen Burslar ve Fırsatlar

0

Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde genç akademisyen adayları için doktora süreci, maddi zorluklar, bürokratik engeller ve motivasyon kaybı gibi nedenlerle sekteye uğrayabiliyor. Özellikle göç eden akademisyenlerin bir kısmı, doktora çalışmalarını yarıda bırakmak zorunda kalıyor. Oysa doktora, yalnızca akademik kariyerin değil, aynı zamanda bağımsız düşünmenin, disiplinli çalışmanın ve bilgi üretiminin de temelidir.

Doktora eğitimi, yalnızca üniversitelerde kalmak isteyenler için değil; aynı zamanda düşünce kuruluşlarında, STK’larda, uluslararası organizasyonlarda ve özel sektörde araştırmacı ve lider pozisyonlara hazırlık için de büyük önem taşıyor. Doktora yapmak, bilgi üretiminde etik sorumluluk, metodolojik yetkinlik ve eleştirel analiz becerisi kazandırır.

Üstelik akademik üretimin bu kadar baskı altında olduğu bir dönemde, doktora çalışmaları, bilgiye dayalı muhalefetin, entelektüel özerkliğin ve bilimsel direnişin bir aracı hâline geliyor.

Almanya’da Doktora İçin Burs İmkânları

DAAD Bursları: Almanya Akademik Değişim Servisi (DAAD), tüm disiplinlerden adaylara doktora bursu sunuyor.

Humboldt Vakfı – Feodor Lynen Araştırma Bursu: Postdoc düzeyinde ancak doktora sonrasında araştırma yapmak isteyenler için ideal.

Gerda Henkel Vakfı: Beşeri bilimler, tarih ve kültürel miras konularına odaklanıyor.

Rosa Luxemburg Vakfı: Toplumsal adalet, eşitlik ve çevre gibi konulara ilgi duyanlar için.

Üniversite Destekli Burs Örnekleri

Almanya Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı (BMBF): BMBF, doktora araştırmalarını desteklemek üzere farklı kurumlar aracılığıyla burslar sağlamaktadır.

Doktorasını yarıda bırakanlar daha esnek süreli, yarı zamanlı veya modüler programlara katılabilirler. Sonuçta doktora yapmak sadece bir akademik unvan değil, bilgiye dayalı dayanışmanın, düşünsel özgürlüğün ve geleceği şekillendirmenin bir yoludur. “Beşikten mezara kadar” prensibini benimseyenler için fırsatlar her zaman var.

Harvard-Trump Çatışması: Akademik Özgürlük İçin Küresel Bir Uyarı

0

Nisan 2025’te, Harvard Üniversitesi ile Trump yönetimi arasında yaşanan gerilim, akademik özgürlük ve üniversite özerkliği konularında küresel bir tartışmayı tetikledi. Trump yönetimi, Harvard’a yönelik olarak, öğrenci ve personelin “görüş çeşitliliği” açısından denetlenmesini ve bazı öğrenci gruplarının kapatılmasını talep etti. Üniversite bu talepleri reddetti ve bunun üzerine yönetim, Harvard’ın 2,3 milyar dolarlık federal araştırma fonunu dondurdu, vergi muafiyetini iptal etmeyi ve uluslararası öğrenci kabul yetkisini askıya almayı tehdit etti.

Harvard’ın Direnişi ve Hukuki Mücadele

Harvard Üniversitesi, bu müdahalelerin anayasal haklarını ihlal ettiğini belirterek Trump yönetimine karşı dava açtı. Üniversite Başkanı Alan Garber, “Üniversite bağımsızlığını teslim etmeyecek ve anayasal haklarından vazgeçmeyecek” diyerek kurumun duruşunu net bir şekilde ortaya koydu.

Siyaset ve Üniversite İlişkisi: Küresel Bir Mesele

Bu olay, üniversitelerin siyasi baskılara karşı nasıl bir duruş sergilemesi gerektiği konusunda küresel bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Akademik özgürlük, sadece bir kurumun değil, demokratik toplumların temel taşlarından biridir. Üniversitelerin özerkliği, eleştirel düşüncenin ve bilimsel ilerlemenin güvencesidir.

Harvard’ın direnişi, diğer üniversiteler için de bir örnek teşkil ediyor. Dünya genelinde akademik kurumlar, benzer siyasi baskılara karşı nasıl bir tutum sergilemeleri gerektiğini bu olay üzerinden yeniden değerlendiriyor.

Bu gelişmeler, üniversitelerin sadece eğitim ve araştırma kurumları olmadığını, aynı zamanda demokratik değerlerin savunucusu olduklarını bir kez daha gösteriyor. Harvard’ın duruşu, akademik özgürlüğün ve üniversite özerkliğinin korunması adına önemli bir örnek teşkil ediyor.​

Küresel Gıda Projeleri Afrika’da da Yıkıma Yol Açıyor

0

Son yıllarda birçok uluslararası aktör, Afrika’da tarımsal üretimi artırma iddiasıyla devasa gıda projeleri başlattı. Ancak “Afrika’yı beslemek” iddiasıyla yola çıkan bu projeler, kıtadaki yerel halklar ve çiftçiler için gıda güvenliği değil, tohum bağımlılığı anlamına geliyor.

Tohumun Küresel Serüveni: Kim Kimi Besliyor?

Al Jazeera English’in yayınladığı “The Great Seed Theft” belgeseline göre, Afrika’da yerli çiftçilerin binlerce yıldır ektiği ve nesilden nesle aktardığı ata tohumları, çok uluslu şirketlerin baskısıyla hızla yok oluyor. Bu tohumlar genellikle patentli hibrit tohumlarla değiştirilmekte ve bu yeni sistem, çiftçileri her sezon yeniden tohum satın almaya zorlayan bir bağımlılık yaratıyor.

Tohum Bankaları mı, Tohum Hapishaneleri mi?

Norveç, ABD ve diğer küresel aktörler tarafından finanse edilen “tohum bankaları”, görünüşte biyolojik çeşitliliği korumak için kurulsa da, çiftçilerin tohumu paylaşmasını ve yeniden ekmesini engelleyen yasal çerçeveleri de beraberinde getiriyor. Afrika Birliği bünyesindeki bazı devletler, bu yasal düzenlemeleri “tarımsal kalkınma” adı altında uygulamaya başladı. Ancak bu sistem, çiftçilerin tohum üzerindeki mülkiyetini ortadan kaldırıyor, tohumun üretimden çok ticarileştirilmesini teşvik ediyor.

Ata Tohumu: Sadece Geçmişin Değil, Geleceğin de Anahtarı

Ata tohumu sadece nostaljik bir değer değil; iklim değişikliğine dayanıklılık, biyolojik çeşitlilik ve gıda egemenliği açısından stratejik bir kaynak. Belgeselde Tanzanya’dan Kenya’ya, birçok çiftçi ve yerel örgüt, yerli tohumların yalnızca tarım için değil, kültürel kimlik için de hayati olduğunu vurguluyor. Bu bağlamda ata tohumu savunucuları, uluslararası gıda programlarına karşı yerel bilgiye, yerel tohuma ve çiftçilerin kendi karar mekanizmalarına dayalı alternatif modeller geliştiriyor.

Dünya İçin Dersler

Türkiye’de ve Dünyada da geleneksel tohumların yerini hızla hibrit, ithal ve patentli tohumlar almaya başladı. Yerel tohum ağları, küçük üreticilerin desteklenmesi ve tohum paylaşımının teşvik edilmesi, bu eğilime karşı geliştirilen önemli stratejiler arasında yer alıyor.

Dünya genelinde ise benzer dinamikler özellikle Güney Asya, Latin Amerika ve Orta Doğu’da da yaşanmakta. Tohumun ticarileştirilmesi, sadece ekonomik bir araç değil, aynı zamanda biyopolitik bir kontrol biçimi haline geliyor. Uluslararası sivil toplum ağları, çiftçilerin tohum üzerindeki haklarını savunmak için ulusötesi bir dayanışma ağı kurmaya çalışıyor.

Örneğin dünya genelinde 80’den fazla ülkede 200 milyonu aşkın çiftçiyi temsil eden dünyanın en büyük köylü hareketi olan La Via Campesina, “Food sovereignty” (gıda egemenliği) kavramı çerçevesinde hem politika düzeyinde (FAO, BM vs.) etkili hem de yerel hareketlerle iç içe faaliyet gösteriyor.

“Giderlerse Gitsinler” Türkiye’de Akademik Göçün Yeni Dalgası

0

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve diplomasının iptal edilmesi, Türkiye’de yalnızca siyaseti değil, akademik dünyayı da derinden sarsan bir kırılma anı yarattı. Hükümetin artan baskısı sadece siyasetçileri değil, akademisyenleri ve öğrencileri de hedef alıyor. Özellikle genç kuşak, giderek daha fazla bir çıkış yolu olarak yurt dışını tercih ediyor.

İmamoğlu’nun Tutuklanması ve Üniversitelerdeki Tepki

İmamoğlu’nun 19 Mart 2025’te siyasi gerekçelerle tutuklanması ve ardından yüzlerce öğrencinin protestolar nedeniyle gözaltına alınması, üniversiteleri siyasi çatışmanın merkezine taşıdı. İstanbul Üniversitesi’nden Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne kadar birçok kampüste öğrenciler ders boykotlarına ve eylemlere başladı.

Bu gelişmelerin ardından 500’den fazla öğrenci gözaltına alındı; 299’unun halen tutuklu olduğu bildiriliyor.

Akademi Baskı Altında: Gençler Geleceğini Yurt Dışında Arıyor

Siyasi baskılar herkesi etkiliyor. Üniversitelerdeki yönetim kadrolarının hükümete yakın isimlerden oluşması, bilimsel özgürlüklerin sınırlanması, yayın baskısı ve ifade özgürlüğüne yönelik sansür gibi nedenler, genç akademisyenlerin yurt dışına yönelmesinde belirleyici rol oynuyor.

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin Mart 2024 tarihli araştırmasına göre, 18–25 yaş arası gençlerin %63’ü Türkiye dışında yaşamak istiyor. En çok belirtilen nedenler arasında daha fazla özgürlük (%20,7) ve Türkiye’de kendini güvende hissetmeme (%16,8) öne çıkıyor.
Aynı zamanda, genç akademisyenlerin %44’ü “ilk fırsatta akademik kariyerime yurt dışında devam etmek istiyorum” şeklinde görüş bildirmiş.

Siyasi İklim Bilim Üretimini Etkiliyor

Gelişmiş ülkelerdeki üniversiteler, Türkiye’den gelen başvuru sayısında büyük artış olduğunu bildiriyor. Almanya, Hollanda ve Kanada’daki üniversiteler, Türk araştırmacılar için yeni burs ve misafir araştırmacı programları açmaya başladı. Özellikle “Scholar at Risk” gibi küresel dayanışma programları, Türkiye’den gelen akademisyenleri koruma altına alıyor. Bu göç dalgası, sadece bireysel kaçış değil, Türkiye’nin bilimsel üretim kapasitesinde büyük bir boşluk anlamına da geliyor.

Türkiye Bilgi Toplumundan Uzaklaşıyor

Yükselen gençlik protestoları bir umut olarak görülse de, mevcut siyasi ortam gençleri ülkeden uzaklaştırıyor. Akademi ise bu krizin sessiz tanığı olmaktan öteye geçemiyor. Üniversitelerin büyük kısmı İmamoğlu’nun tutuklanmasına ve öğrenci gözaltılarına dair herhangi bir açıklama yapmaktan kaçındı. Türkiye’nin geleceği, sadece seçim sandığında değil, üniversite amfilerinde de şekilleniyor. Ancak bu amfiler boşalmaya devam ederse, sadece bugünün değil, yarının bilgisi de susturulmuş olacak.

Demokrasi İçin Son Şans: Türkiye’de Üniversite Gençliği Direnişin Ön Safında

0

Türkiye, son günlerde demokrasi ve otoriterlik arasındaki kritik bir yol ayrımında bulunuyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve üniversite diplomasının iptal edilmesi, ülke genelinde geniş çaplı protestolara yol açtı. Özellikle üniversite öğrencilerinin öncülük ettiği bu eylemler, hükümetin artan baskıcı politikalarına karşı bir direniş hareketine dönüştü.

İmamoğlu’nun Tutuklanması ve Diplomasının İptali

18 Mart 2025’te İstanbul Üniversitesi, Ekrem İmamoğlu’nun 1990 yılında Kuzey Kıbrıs’taki özel bir üniversiteden İstanbul Üniversitesi’ne yatay geçişinde usulsüzlükler olduğu gerekçesiyle diplomasını iptal etti. Bu karar, İmamoğlu’nun 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olma ihtimalini ortadan kaldırdı.

Ertesi gün, 19 Mart 2025’te, İmamoğlu ve beraberindeki 100’den fazla kişi, yolsuzluk ve terör örgütü PKK ile bağlantılı oldukları iddiasıyla gözaltına alındı. Bu tutuklamalar, muhalefet ve insan hakları örgütleri tarafından siyasi motivasyonlu olarak değerlendirildi.

İronik bir şekilde, yıllardır Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üniversite diplomasının akıbeti hâlâ açıklığa kavuşmamışken, muhalefet lideri İmamoğlu’nun diploması iptal edildi. Erdoğan’ın gerçekten bir üniversite diploması olup olmadığına dair şüpheler hâlen kamuoyunda tartışılmakta; ancak bugüne kadar bu konuda şeffaf bir belge ya da bağımsız bir doğrulama ortaya konmuş değil.

Protestolar başladığından beri ülke çapında yaklaşık 2.000 kişi gözaltına alındı. Bunların arasında önemli sayıda üniversite öğrencisi de var. Halen yaklaşık 200 kişi tutuklu bulunuyor.

Üniversite Öğrencilerinin Liderliğinde Protestolar

İmamoğlu’nun tutuklanması ve diplomasının iptali, üniversite öğrencileri arasında büyük bir tepkiye neden oldu. İstanbul Üniversitesi öğrencileri, dersleri boykot ederek ve kampüslerde protesto gösterileri düzenleyerek tepkilerini dile getirdi. Bu eylemler, diğer üniversitelere de yayıldı ve ülke genelinde bir öğrenci hareketine dönüştü.

Öğrenciler, “Şiddet varsa ders yok” sloganıyla üniversitelerdeki baskılara karşı seslerini yükseltti. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğrencileri de kampüslerinde yürüyüşler düzenleyerek hükümetin baskıcı politikalarını protesto etti.

Ekonomik Boykot Çağrıları

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özgür Özel, İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından hükümete yakın şirketlere karşı ekonomik boykot çağrısında bulundu. Bu çağrı, öğrenciler ve sivil toplum örgütleri tarafından desteklendi. Hükümet yetkilileri ise bu boykotları “ekonomik sabotaj” olarak nitelendirerek sert tepki gösterdi ve yasal işlem başlatılacağını duyurdu.

Akademinin Rolü ve Uluslararası Tepkiler

Türkiye’deki akademisyenler ve üniversiteler, öğrencilerin protestolarına destek vererek akademik özgürlüklerin korunması gerektiğini vurguladı. İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen forumlarda, akademik boykot kararı alındı ve üniversite yönetimlerinin hükümetin baskılarına karşı daha dirençli olması gerektiği ifade edildi.

Uluslararası alanda ise Avrupa Konseyi ve çeşitli insan hakları örgütleri, İmamoğlu’nun tutuklanmasını ve Türkiye’deki demokratik gerilemeleri eleştirerek, hükümeti hukukun üstünlüğüne saygı göstermeye çağırdı.

Türkiye’nin Geleceği ve Uluslararası Toplumun Sorumluluğu

Türkiye, demokrasi ve otoriterlik arasında kritik bir dönemeçte bulunuyor. İmamoğlu’nun tutuklanması ve öğrenci hareketlerinin yükselmesi, toplumun geniş kesimlerinde demokratik değerlere sahip çıkma isteğini gösteriyor. Uluslararası toplumun, Türkiye’deki demokratik kurumların korunması ve insan haklarının savunulması konusunda sorumluluk alması, bu süreçte büyük önem taşıyor.

Türkiye’deki gelişmeler, sadece ülke içindeki değil, bölgesel ve küresel düzeyde de demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak değerlendirilmeli ve desteklenmelidir.

Trump’ın Bilime Müdahalesinin Derinleşmesi Avrupa İçin Yeni Bir Beyin Göçü Fırsatı Olabilir mi?

0

ABD’nin Başkanı Donald Trump’ın ikinci döneminde uluslararası bilim insanlarına yönelik sınırlamaları devam ediyor. 2025 yılı itibariyle ABD hükümeti, özellikle yurt dışından fon alan ya da ABD kaynaklı desteklerle çalışan bilim insanlarına yönelik yeni soru formları göndermeye başladı. Bu gelişme, Avrupa’daki araştırmacılar arasında endişe ve güvensizlik yaratıyor. Bazı üniversitelerde çalışan araştırmacılar, Amerikan ortaklarıyla yürüttükleri projeler için “bilimsel güvenlik taraması” olarak adlandırılan bir anket doldurmaya zorlanıyor. Sorular arasında araştırmacının uluslararası iş birlikleri, siyasi geçmişi, fon kaynakları ve hatta yayınladığı bazı çalışmalardaki temalar yer alıyor.

Trump, ilk başkanlık döneminde Çinli bilim insanlarına yönelik baskılarla dikkat çekmişti. Şimdi aynı baskı ve güvensizlik politikası Avrupa Birliği ülkelerine de uygulanmaya başlanmış durumda. Buna karşılık, Avrupa Komisyonu geçtiğimiz ay, ABD’den gelen araştırmacılar için vize kolaylıkları ve Horizon Europe fonlarıyla uyumlu hızlandırılmış ortak proje başvuru mekanizmaları geliştirdiğini açıkladı. Bu sayede Amerika’daki bilim insanları, Avrupa’daki kurumlarda çalışmak ya da geçici araştırma yürütmek istediklerinde daha az bürokrasiye maruz kalacak. AB yetkilileri, bu sürecin hem bilimsel özgürlüğün korunması hem de yetenek çekimi açısından stratejik olduğunu belirtiyor.

Trump yönetiminin bilime yönelik yeni baskıcı politikaları, ABD ile bilimsel işbirliğini zora sokarken, Avrupa için yeni fırsatlar yaratıyor. Özellikle fon bağımsızlığı, yayın özgürlüğü ve araştırma güvenliği gibi ilkeleri öne çıkaran Avrupa üniversiteleri, bu gelişmeleri tersine beyin göçü ile taçlandırabilir. Bu süreç, sadece bilimsel üretimi değil, küresel bilgi akışının yönünü de değiştirebilir.

Suriye’de Alevilere Yönelik Saldırılara Karşı Akademik Dayanışma ve Sessiz Kalmama Çağrısı

0

2025 yılı başından itibaren Suriye’de Alevi topluluklarına yönelik gerçekleşen sistematik saldırılar, uluslararası toplumda ve insan hakları örgütlerinde büyük endişe yaratıyor. BBC, Wikipedia ve İnsan Hakları Tehlikedeki Halklar Derneği (Gesellschaft für bedrohte Völker – GfbV) gibi güvenilir kaynaklarda yer alan haberlere göre, özellikle İdlib ve Lazkiye kırsalındaki Alevi köyleri, radikal grupların koordineli saldırılarının hedefi oldu.

Saldırılarda Artış ve Olası Etnik Temizlik İşaretleri

BBC’nin 15 Şubat 2025 tarihli haberine göre, son aylarda Alevilere ait köylerde kadın, çocuk, yaşlı ayrımı gözetilmeksizin yapılan katliamlar ve zorla göç ettirme olayları yaşanıyor. Saldırılarda yüzlerce sivilin hayatını kaybettiği, çok sayıda kişinin ise kayıp olduğu bildiriliyor.

Wikipedia’daki “2025 Massacres of Syrian Alawites” başlıklı sayfada, saldırıların Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) gibi radikal örgütler tarafından organize edildiği belirtiliyor. Özellikle Kadmus, Safita ve Masyaf çevresindeki köyler yoğun şekilde hedef alındı. Bu saldırılar, sistematik olması, dini kimliğe dayanması ve sivilleri hedef alması nedeniyle “etnik temizlik” ve “soykırım suçu” şüphesi doğuruyor.

Uluslararası Sessizlik ve Akademik Sorumluluk

GfbV (Tehlikedeki Halklar Derneği), 26 Şubat 2025 tarihli açıklamasında, uluslararası toplumun sessizliğini ve yetersiz tepkisini eleştirerek, Alevilere yönelik saldırıların soykırım suçu kapsamında derhal araştırılması çağrısında bulundu. Kuruluş, özellikle akademik çevrelerin, insan hakları örgütlerinin ve hükümetlerin bu sürece kayıtsız kalmaması gerektiğini vurguladı.

Akademik Dayanışmanın Önemi

Alevilere yönelik bu saldırılar, sadece bir mezhepsel çatışma değil, uluslararası insan hakları ve soykırım hukuku açısından derin bir krizdir. Akademik topluluklar olarak mezhep, etnisite veya inanca dayalı şiddeti kınamak ve mağdurların sesi olmak etik bir sorumluluktur.

Sessizlik Suça Ortak Olmaktır

BBC’nin 28 Şubat 2025 tarihli bir diğer haberinde, uluslararası kurumların yetersiz tepkilerinin radikal grupları cesaretlendirdiği vurgulanıyor. Tarih bize gösteriyor ki, geçmişte benzer saldırılara sessiz kalmak, daha büyük felaketlere yol açmıştır.

Bu nedenle, Suriye’de Alevilere yönelik saldırılara karşı akademik ve toplumsal dayanışma çağrısını güçlendirmek, yalnızca insani değil, ahlaki bir görevdir.

Akademisyenler ve Sivil Toplum İçin Avrupa Birliği Erasmus+, Horizon ve Diğer Fon Programları Fırsatları

0

Avrupa Birliği, eğitim, araştırma, yenilik, kültür, insan hakları ve sağlık gibi farklı alanlarda çalışan akademisyenler, araştırmacılar, öğretmenler, STK temsilcileri ve öğrenciler için uluslararası iş birlikleri ve finansman imkanları sağlamaktadır. Bu hafta bu tür programlardan örnekler sunmak istiyoruz.

1. Erasmus+ Programı: Eğitim, Gençlik ve Spor Alanında Destek

Erasmus+, Avrupa Birliği’nin eğitim, gençlik ve spor alanlarındaki amiral gemisi programıdır. 2021-2027 dönemini kapsayan yeni Erasmus+ programı, şu alanlarda proje fonları sağlar:

  • Yükseköğretim projeleri: Akademik iş birlikleri, öğrenci ve personel hareketliliği, ortak çalışma programları.
  • Okul eğitimi ve mesleki eğitim: Öğretmen ve öğrenci değişimleri, yenilikçi eğitim yaklaşımları.
  • Gençlik ve Spor projeleri: Gençlerin aktif katılımını, dayanışmayı ve kapsayıcılığı destekleyen faaliyetler.

Detaylı bilgi ve başvuru için: https://erasmus-plus.ec.europa.eu

2. Horizon Europe: Araştırma ve Yenilikte Avrupa’nın Geleceği

Horizon Europe, Avrupa Birliği’nin bilim, teknoloji ve yenilik alanındaki en büyük fon programıdır. 2021-2027 döneminde toplam yaklaşık 95,5 milyar Avro bütçeyle destek vermektedir. Program, şu başlıca alanlarda projeleri destekler:

  • Sağlık, Dijitalleşme, Enerji, Çevre gibi toplumsal konular.
  • Araştırma ve Yenilik Ortaklıkları: Üniversiteler, şirketler, STK’lar arası iş birlikleri.
  • Marie Skłodowska-Curie bursları: Araştırmacı hareketliliği ve kariyer gelişimi.

Detaylı bilgi ve başvuru için: https://ec.europa.eu/programmes/horizon2020
Güncel çağrılar: https://ec.europa.eu/info/funding-tenders/opportunities/portal

3. Creative Europe: Kültür ve Yaratıcı Endüstriler için Destek

Creative Europe, kültür, sanat ve medya alanında çalışan kurumlara yönelik Avrupa Komisyonu’nun sağladığı önemli bir destek programıdır. Kültürel çeşitlilik, sanatsal ifade ve medya özgürlüğünü güçlendirmeyi hedefler.

4. CERV (Citizens, Equality, Rights and Values) Programı: Demokrasi ve İnsan Hakları için Fonlar

CERV, temel haklar, demokrasi, toplumsal cinsiyet eşitliği, ayrımcılıkla mücadele ve vatandaşlık bilincini artırma alanlarında çalışan STK’lara ve kamu kurumlarına fon sağlar.

5. EU4Health: Sağlık Alanında Yenilikçi Projeler

EU4Health, Avrupa genelinde sağlık sistemlerini güçlendirmek, hastalıklarla mücadele etmek ve sağlığı geliştirmek için projelere destek sağlar. Pandemi sonrası daha güçlü ve dirençli sağlık sistemleri için fırsatlar sunar.

Neden Başvuralım?

  • Uluslararası iş birlikleri kurma fırsatı.
  • Akademik ve mesleki gelişim.
  • Yenilikçi projelerle toplumsal katkı.
  • Gençler ve öğretmenler için yeni deneyimler.

Nasıl Başvurulur?

  • Proje fikriniz varsa, uygun hibe çağrılarını takip edin.
  • Yurt içi ve yurt dışı ortaklarla iş birliği yapın.
  • Başvuru süreçlerinde rehberlik sunan ülke ulusal ajansları ve ofisleriyle iletişime geçin (Erasmus+ Ulusal Ajansı: https://www.ua.gov.tr).

Önemli Not: Proje başvurusunda bulunmak isteyen akademisyenler, STK’lar ve diğer kurumlar için yerel seminerler ve bilgilendirme toplantıları sık sık düzenlenmektedir. Bu toplantılara katılarak, başvuru süreçleriyle ilgili bilgi edinebilirsiniz.

Avrupa fonları, toplumların daha kapsayıcı, yenilikçi ve adil hale gelmesine katkı sağlayacak projeler için eşsiz fırsatlar sunuyor. Geleceğe yön vermek isteyen herkesi bu programlardan yararlanmaya davet ediyoruz!

8 Mart Vesilesiyle Akademide Kadınlar ve Eşitlik Mücadelesi

0

Dünya Kadınlar Günü, her yıl 8 Mart’ta kutlanan ve kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların toplumsal yaşamda oynadığı kritik rolü vurgulayan önemli bir gün. 1857 yılında New York’ta tekstil işçisi kadınların daha iyi çalışma koşulları ve eşit üret talebiyle başlattıkları grevin anısına ortaya çıkan bu gün, zamanla küresel bir eşitlik ve adalet hareketine dönüştü.

Ancak, kadın haklarını diğer insan haklarından ve hayvan haklarından ayrı düşünmek mümkün değildir. Kadınlara haksızlık yapılan bir toplumda, diğer toplumsal gruplara ve doğaya yönelik haksızlıkların da yaygın olduğu görülmektedir. Akademik dünya da dahil olmak üzere, kadınların eşit haklara erişimi konusunda hala ciddi sorunlar bulunuyor. Akademik kariyer yolunda cinsiyet eşitsizlikleri devam ediyor ve kadın akademisyenler, erkek meslektaşlarına kıyasla daha fazla engelle karşılaşıyor.

Akademide Kadınlar: Cam Tavan ve Eşitsizlikler

Dünyanın çeşitli ülkelerinde kadın akademisyenlerin oranı artsa da, akademik düzeyde yöneticilik pozisyonlarına ya da profesörlüğe ulaşma oranları hala düşük. Avrupa ve ABD verilerine göre, akademideki kadınların oranı doktora aşamasında %45-50 civarındayken, profesörlük seviyesinde bu oran %20-25’e kadar düşüyor. Bu durum, “cam tavan” olarak adlandırılan ve kadınların yüksek makamlara erişmesini engelleyen yapısal bariyerlerin varlığını ortaya koyuyor.

Akademide kadınlar, erkeklere oranla daha az fon desteği alıyor, yayın yapma ve akademik terfi olanakları konusunda ayrımcılığa maruz kalabiliyor. Aynı zamanda, akademik alanda annelik ve kariyer dengesini sağlamak zorlaşıyor ve özellikle erken kariyer dönemindeki kadın akademisyenler için bu durum büyük bir engel oluşturuyor.

Kadın Akademisyenler ve Akademik Özgürlük

Kadın akademisyenler sadece kariyerlerinde cinsiyet ayrımcılığı ile değil, aynı zamanda akademik özgürlüklerin kısıtlanmasıyla da karşı karşıya kalıyor. Otoriter rejimlerde ve akademik özgürlüklerin baskı altında olduğu ülkelerde, kadın akademisyenler eleştirisel düşüncelerini ifade ettiklerinde daha fazla baskıya maruz kalabiliyor. Bunun yanı sıra, akademik çalışmalarında toplumsal cinsiyet ve kadın hakları gibi konuları ele alan akademisyenler, sansüre veya yönetsel baskıya uğrayabiliyor.

Eşitlik ve Kapsayıcılık İçin Atılması Gereken Adımlar

Akademide cinsiyet eşitliğinin sağlanması için hem kurumsal hem de toplumsal düzeyde önemli adımlar atılması gerekiyor:

  • Fırsat Ersat Eşitliği Politikaları: Akademik kurumlar, kadın akademisyenleri destekleyici fon programları, mentorluk sistemleri ve esnek çalışma koşulları sunmalıdır.
  • Cinsiyet Temelli Ayrımcılığın Önlenmesi: Atama ve terfi süreçlerinde şeffaflığı artıran politikalar uygulanmalı, kadın akademisyenlerin yönetim kadrolarında daha fazla temsil edilmesi teşvik edilmelidir.
  • Akademik Özgürlüğün Desteklenmesi: Kadın akademisyenlerin eleştirisel düşüncelerini serbestçe ifade edebilmeleri için akademik kurumların ve uluslararası kuruluşların dayanışma mekanizmalarını güçlendirmesi gerekmektedir.

8 Mart, sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda akademik dünya da dahil olmak üzere, her alanda insan haklarını ve toplumsal adaleti savunmanın gerekliliğini hatırlatan bir gün olmalıdır. Kadınların haklarını savunmak, insan haklarının bütününü savunmaktır. Daha eşit, adil ve kapsayıcı bir akademik dünya için ortak çabaya ihtiyaç var!