Ana Sayfa Blog

Küresel Gıda Projeleri Afrika’da da Yıkıma Yol Açıyor

0

Son yıllarda birçok uluslararası aktör, Afrika’da tarımsal üretimi artırma iddiasıyla devasa gıda projeleri başlattı. Ancak “Afrika’yı beslemek” iddiasıyla yola çıkan bu projeler, kıtadaki yerel halklar ve çiftçiler için gıda güvenliği değil, tohum bağımlılığı anlamına geliyor.

Tohumun Küresel Serüveni: Kim Kimi Besliyor?

Al Jazeera English’in yayınladığı “The Great Seed Theft” belgeseline göre, Afrika’da yerli çiftçilerin binlerce yıldır ektiği ve nesilden nesle aktardığı ata tohumları, çok uluslu şirketlerin baskısıyla hızla yok oluyor. Bu tohumlar genellikle patentli hibrit tohumlarla değiştirilmekte ve bu yeni sistem, çiftçileri her sezon yeniden tohum satın almaya zorlayan bir bağımlılık yaratıyor.

Tohum Bankaları mı, Tohum Hapishaneleri mi?

Norveç, ABD ve diğer küresel aktörler tarafından finanse edilen “tohum bankaları”, görünüşte biyolojik çeşitliliği korumak için kurulsa da, çiftçilerin tohumu paylaşmasını ve yeniden ekmesini engelleyen yasal çerçeveleri de beraberinde getiriyor. Afrika Birliği bünyesindeki bazı devletler, bu yasal düzenlemeleri “tarımsal kalkınma” adı altında uygulamaya başladı. Ancak bu sistem, çiftçilerin tohum üzerindeki mülkiyetini ortadan kaldırıyor, tohumun üretimden çok ticarileştirilmesini teşvik ediyor.

Ata Tohumu: Sadece Geçmişin Değil, Geleceğin de Anahtarı

Ata tohumu sadece nostaljik bir değer değil; iklim değişikliğine dayanıklılık, biyolojik çeşitlilik ve gıda egemenliği açısından stratejik bir kaynak. Belgeselde Tanzanya’dan Kenya’ya, birçok çiftçi ve yerel örgüt, yerli tohumların yalnızca tarım için değil, kültürel kimlik için de hayati olduğunu vurguluyor. Bu bağlamda ata tohumu savunucuları, uluslararası gıda programlarına karşı yerel bilgiye, yerel tohuma ve çiftçilerin kendi karar mekanizmalarına dayalı alternatif modeller geliştiriyor.

Dünya İçin Dersler

Türkiye’de ve Dünyada da geleneksel tohumların yerini hızla hibrit, ithal ve patentli tohumlar almaya başladı. Yerel tohum ağları, küçük üreticilerin desteklenmesi ve tohum paylaşımının teşvik edilmesi, bu eğilime karşı geliştirilen önemli stratejiler arasında yer alıyor.

Dünya genelinde ise benzer dinamikler özellikle Güney Asya, Latin Amerika ve Orta Doğu’da da yaşanmakta. Tohumun ticarileştirilmesi, sadece ekonomik bir araç değil, aynı zamanda biyopolitik bir kontrol biçimi haline geliyor. Uluslararası sivil toplum ağları, çiftçilerin tohum üzerindeki haklarını savunmak için ulusötesi bir dayanışma ağı kurmaya çalışıyor.

Örneğin dünya genelinde 80’den fazla ülkede 200 milyonu aşkın çiftçiyi temsil eden dünyanın en büyük köylü hareketi olan La Via Campesina, “Food sovereignty” (gıda egemenliği) kavramı çerçevesinde hem politika düzeyinde (FAO, BM vs.) etkili hem de yerel hareketlerle iç içe faaliyet gösteriyor.

“Giderlerse Gitsinler” Türkiye’de Akademik Göçün Yeni Dalgası

0

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve diplomasının iptal edilmesi, Türkiye’de yalnızca siyaseti değil, akademik dünyayı da derinden sarsan bir kırılma anı yarattı. Hükümetin artan baskısı sadece siyasetçileri değil, akademisyenleri ve öğrencileri de hedef alıyor. Özellikle genç kuşak, giderek daha fazla bir çıkış yolu olarak yurt dışını tercih ediyor.

İmamoğlu’nun Tutuklanması ve Üniversitelerdeki Tepki

İmamoğlu’nun 19 Mart 2025’te siyasi gerekçelerle tutuklanması ve ardından yüzlerce öğrencinin protestolar nedeniyle gözaltına alınması, üniversiteleri siyasi çatışmanın merkezine taşıdı. İstanbul Üniversitesi’nden Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne kadar birçok kampüste öğrenciler ders boykotlarına ve eylemlere başladı.

Bu gelişmelerin ardından 500’den fazla öğrenci gözaltına alındı; 299’unun halen tutuklu olduğu bildiriliyor.

Akademi Baskı Altında: Gençler Geleceğini Yurt Dışında Arıyor

Siyasi baskılar herkesi etkiliyor. Üniversitelerdeki yönetim kadrolarının hükümete yakın isimlerden oluşması, bilimsel özgürlüklerin sınırlanması, yayın baskısı ve ifade özgürlüğüne yönelik sansür gibi nedenler, genç akademisyenlerin yurt dışına yönelmesinde belirleyici rol oynuyor.

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin Mart 2024 tarihli araştırmasına göre, 18–25 yaş arası gençlerin %63’ü Türkiye dışında yaşamak istiyor. En çok belirtilen nedenler arasında daha fazla özgürlük (%20,7) ve Türkiye’de kendini güvende hissetmeme (%16,8) öne çıkıyor.
Aynı zamanda, genç akademisyenlerin %44’ü “ilk fırsatta akademik kariyerime yurt dışında devam etmek istiyorum” şeklinde görüş bildirmiş.

Siyasi İklim Bilim Üretimini Etkiliyor

Gelişmiş ülkelerdeki üniversiteler, Türkiye’den gelen başvuru sayısında büyük artış olduğunu bildiriyor. Almanya, Hollanda ve Kanada’daki üniversiteler, Türk araştırmacılar için yeni burs ve misafir araştırmacı programları açmaya başladı. Özellikle “Scholar at Risk” gibi küresel dayanışma programları, Türkiye’den gelen akademisyenleri koruma altına alıyor. Bu göç dalgası, sadece bireysel kaçış değil, Türkiye’nin bilimsel üretim kapasitesinde büyük bir boşluk anlamına da geliyor.

Türkiye Bilgi Toplumundan Uzaklaşıyor

Yükselen gençlik protestoları bir umut olarak görülse de, mevcut siyasi ortam gençleri ülkeden uzaklaştırıyor. Akademi ise bu krizin sessiz tanığı olmaktan öteye geçemiyor. Üniversitelerin büyük kısmı İmamoğlu’nun tutuklanmasına ve öğrenci gözaltılarına dair herhangi bir açıklama yapmaktan kaçındı. Türkiye’nin geleceği, sadece seçim sandığında değil, üniversite amfilerinde de şekilleniyor. Ancak bu amfiler boşalmaya devam ederse, sadece bugünün değil, yarının bilgisi de susturulmuş olacak.

Demokrasi İçin Son Şans: Türkiye’de Üniversite Gençliği Direnişin Ön Safında

0

Türkiye, son günlerde demokrasi ve otoriterlik arasındaki kritik bir yol ayrımında bulunuyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve üniversite diplomasının iptal edilmesi, ülke genelinde geniş çaplı protestolara yol açtı. Özellikle üniversite öğrencilerinin öncülük ettiği bu eylemler, hükümetin artan baskıcı politikalarına karşı bir direniş hareketine dönüştü.

İmamoğlu’nun Tutuklanması ve Diplomasının İptali

18 Mart 2025’te İstanbul Üniversitesi, Ekrem İmamoğlu’nun 1990 yılında Kuzey Kıbrıs’taki özel bir üniversiteden İstanbul Üniversitesi’ne yatay geçişinde usulsüzlükler olduğu gerekçesiyle diplomasını iptal etti. Bu karar, İmamoğlu’nun 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olma ihtimalini ortadan kaldırdı.

Ertesi gün, 19 Mart 2025’te, İmamoğlu ve beraberindeki 100’den fazla kişi, yolsuzluk ve terör örgütü PKK ile bağlantılı oldukları iddiasıyla gözaltına alındı. Bu tutuklamalar, muhalefet ve insan hakları örgütleri tarafından siyasi motivasyonlu olarak değerlendirildi.

İronik bir şekilde, yıllardır Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üniversite diplomasının akıbeti hâlâ açıklığa kavuşmamışken, muhalefet lideri İmamoğlu’nun diploması iptal edildi. Erdoğan’ın gerçekten bir üniversite diploması olup olmadığına dair şüpheler hâlen kamuoyunda tartışılmakta; ancak bugüne kadar bu konuda şeffaf bir belge ya da bağımsız bir doğrulama ortaya konmuş değil.

Protestolar başladığından beri ülke çapında yaklaşık 2.000 kişi gözaltına alındı. Bunların arasında önemli sayıda üniversite öğrencisi de var. Halen yaklaşık 200 kişi tutuklu bulunuyor.

Üniversite Öğrencilerinin Liderliğinde Protestolar

İmamoğlu’nun tutuklanması ve diplomasının iptali, üniversite öğrencileri arasında büyük bir tepkiye neden oldu. İstanbul Üniversitesi öğrencileri, dersleri boykot ederek ve kampüslerde protesto gösterileri düzenleyerek tepkilerini dile getirdi. Bu eylemler, diğer üniversitelere de yayıldı ve ülke genelinde bir öğrenci hareketine dönüştü.

Öğrenciler, “Şiddet varsa ders yok” sloganıyla üniversitelerdeki baskılara karşı seslerini yükseltti. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğrencileri de kampüslerinde yürüyüşler düzenleyerek hükümetin baskıcı politikalarını protesto etti.

Ekonomik Boykot Çağrıları

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özgür Özel, İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından hükümete yakın şirketlere karşı ekonomik boykot çağrısında bulundu. Bu çağrı, öğrenciler ve sivil toplum örgütleri tarafından desteklendi. Hükümet yetkilileri ise bu boykotları “ekonomik sabotaj” olarak nitelendirerek sert tepki gösterdi ve yasal işlem başlatılacağını duyurdu.

Akademinin Rolü ve Uluslararası Tepkiler

Türkiye’deki akademisyenler ve üniversiteler, öğrencilerin protestolarına destek vererek akademik özgürlüklerin korunması gerektiğini vurguladı. İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen forumlarda, akademik boykot kararı alındı ve üniversite yönetimlerinin hükümetin baskılarına karşı daha dirençli olması gerektiği ifade edildi.

Uluslararası alanda ise Avrupa Konseyi ve çeşitli insan hakları örgütleri, İmamoğlu’nun tutuklanmasını ve Türkiye’deki demokratik gerilemeleri eleştirerek, hükümeti hukukun üstünlüğüne saygı göstermeye çağırdı.

Türkiye’nin Geleceği ve Uluslararası Toplumun Sorumluluğu

Türkiye, demokrasi ve otoriterlik arasında kritik bir dönemeçte bulunuyor. İmamoğlu’nun tutuklanması ve öğrenci hareketlerinin yükselmesi, toplumun geniş kesimlerinde demokratik değerlere sahip çıkma isteğini gösteriyor. Uluslararası toplumun, Türkiye’deki demokratik kurumların korunması ve insan haklarının savunulması konusunda sorumluluk alması, bu süreçte büyük önem taşıyor.

Türkiye’deki gelişmeler, sadece ülke içindeki değil, bölgesel ve küresel düzeyde de demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak değerlendirilmeli ve desteklenmelidir.

Trump’ın Bilime Müdahalesinin Derinleşmesi Avrupa İçin Yeni Bir Beyin Göçü Fırsatı Olabilir mi?

0

ABD’nin Başkanı Donald Trump’ın ikinci döneminde uluslararası bilim insanlarına yönelik sınırlamaları devam ediyor. 2025 yılı itibariyle ABD hükümeti, özellikle yurt dışından fon alan ya da ABD kaynaklı desteklerle çalışan bilim insanlarına yönelik yeni soru formları göndermeye başladı. Bu gelişme, Avrupa’daki araştırmacılar arasında endişe ve güvensizlik yaratıyor. Bazı üniversitelerde çalışan araştırmacılar, Amerikan ortaklarıyla yürüttükleri projeler için “bilimsel güvenlik taraması” olarak adlandırılan bir anket doldurmaya zorlanıyor. Sorular arasında araştırmacının uluslararası iş birlikleri, siyasi geçmişi, fon kaynakları ve hatta yayınladığı bazı çalışmalardaki temalar yer alıyor.

Trump, ilk başkanlık döneminde Çinli bilim insanlarına yönelik baskılarla dikkat çekmişti. Şimdi aynı baskı ve güvensizlik politikası Avrupa Birliği ülkelerine de uygulanmaya başlanmış durumda. Buna karşılık, Avrupa Komisyonu geçtiğimiz ay, ABD’den gelen araştırmacılar için vize kolaylıkları ve Horizon Europe fonlarıyla uyumlu hızlandırılmış ortak proje başvuru mekanizmaları geliştirdiğini açıkladı. Bu sayede Amerika’daki bilim insanları, Avrupa’daki kurumlarda çalışmak ya da geçici araştırma yürütmek istediklerinde daha az bürokrasiye maruz kalacak. AB yetkilileri, bu sürecin hem bilimsel özgürlüğün korunması hem de yetenek çekimi açısından stratejik olduğunu belirtiyor.

Trump yönetiminin bilime yönelik yeni baskıcı politikaları, ABD ile bilimsel işbirliğini zora sokarken, Avrupa için yeni fırsatlar yaratıyor. Özellikle fon bağımsızlığı, yayın özgürlüğü ve araştırma güvenliği gibi ilkeleri öne çıkaran Avrupa üniversiteleri, bu gelişmeleri tersine beyin göçü ile taçlandırabilir. Bu süreç, sadece bilimsel üretimi değil, küresel bilgi akışının yönünü de değiştirebilir.

Suriye’de Alevilere Yönelik Saldırılara Karşı Akademik Dayanışma ve Sessiz Kalmama Çağrısı

0

2025 yılı başından itibaren Suriye’de Alevi topluluklarına yönelik gerçekleşen sistematik saldırılar, uluslararası toplumda ve insan hakları örgütlerinde büyük endişe yaratıyor. BBC, Wikipedia ve İnsan Hakları Tehlikedeki Halklar Derneği (Gesellschaft für bedrohte Völker – GfbV) gibi güvenilir kaynaklarda yer alan haberlere göre, özellikle İdlib ve Lazkiye kırsalındaki Alevi köyleri, radikal grupların koordineli saldırılarının hedefi oldu.

Saldırılarda Artış ve Olası Etnik Temizlik İşaretleri

BBC’nin 15 Şubat 2025 tarihli haberine göre, son aylarda Alevilere ait köylerde kadın, çocuk, yaşlı ayrımı gözetilmeksizin yapılan katliamlar ve zorla göç ettirme olayları yaşanıyor. Saldırılarda yüzlerce sivilin hayatını kaybettiği, çok sayıda kişinin ise kayıp olduğu bildiriliyor.

Wikipedia’daki “2025 Massacres of Syrian Alawites” başlıklı sayfada, saldırıların Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) gibi radikal örgütler tarafından organize edildiği belirtiliyor. Özellikle Kadmus, Safita ve Masyaf çevresindeki köyler yoğun şekilde hedef alındı. Bu saldırılar, sistematik olması, dini kimliğe dayanması ve sivilleri hedef alması nedeniyle “etnik temizlik” ve “soykırım suçu” şüphesi doğuruyor.

Uluslararası Sessizlik ve Akademik Sorumluluk

GfbV (Tehlikedeki Halklar Derneği), 26 Şubat 2025 tarihli açıklamasında, uluslararası toplumun sessizliğini ve yetersiz tepkisini eleştirerek, Alevilere yönelik saldırıların soykırım suçu kapsamında derhal araştırılması çağrısında bulundu. Kuruluş, özellikle akademik çevrelerin, insan hakları örgütlerinin ve hükümetlerin bu sürece kayıtsız kalmaması gerektiğini vurguladı.

Akademik Dayanışmanın Önemi

Alevilere yönelik bu saldırılar, sadece bir mezhepsel çatışma değil, uluslararası insan hakları ve soykırım hukuku açısından derin bir krizdir. Akademik topluluklar olarak mezhep, etnisite veya inanca dayalı şiddeti kınamak ve mağdurların sesi olmak etik bir sorumluluktur.

Sessizlik Suça Ortak Olmaktır

BBC’nin 28 Şubat 2025 tarihli bir diğer haberinde, uluslararası kurumların yetersiz tepkilerinin radikal grupları cesaretlendirdiği vurgulanıyor. Tarih bize gösteriyor ki, geçmişte benzer saldırılara sessiz kalmak, daha büyük felaketlere yol açmıştır.

Bu nedenle, Suriye’de Alevilere yönelik saldırılara karşı akademik ve toplumsal dayanışma çağrısını güçlendirmek, yalnızca insani değil, ahlaki bir görevdir.

Akademisyenler ve Sivil Toplum İçin Avrupa Birliği Erasmus+, Horizon ve Diğer Fon Programları Fırsatları

0

Avrupa Birliği, eğitim, araştırma, yenilik, kültür, insan hakları ve sağlık gibi farklı alanlarda çalışan akademisyenler, araştırmacılar, öğretmenler, STK temsilcileri ve öğrenciler için uluslararası iş birlikleri ve finansman imkanları sağlamaktadır. Bu hafta bu tür programlardan örnekler sunmak istiyoruz.

1. Erasmus+ Programı: Eğitim, Gençlik ve Spor Alanında Destek

Erasmus+, Avrupa Birliği’nin eğitim, gençlik ve spor alanlarındaki amiral gemisi programıdır. 2021-2027 dönemini kapsayan yeni Erasmus+ programı, şu alanlarda proje fonları sağlar:

  • Yükseköğretim projeleri: Akademik iş birlikleri, öğrenci ve personel hareketliliği, ortak çalışma programları.
  • Okul eğitimi ve mesleki eğitim: Öğretmen ve öğrenci değişimleri, yenilikçi eğitim yaklaşımları.
  • Gençlik ve Spor projeleri: Gençlerin aktif katılımını, dayanışmayı ve kapsayıcılığı destekleyen faaliyetler.

Detaylı bilgi ve başvuru için: https://erasmus-plus.ec.europa.eu

2. Horizon Europe: Araştırma ve Yenilikte Avrupa’nın Geleceği

Horizon Europe, Avrupa Birliği’nin bilim, teknoloji ve yenilik alanındaki en büyük fon programıdır. 2021-2027 döneminde toplam yaklaşık 95,5 milyar Avro bütçeyle destek vermektedir. Program, şu başlıca alanlarda projeleri destekler:

  • Sağlık, Dijitalleşme, Enerji, Çevre gibi toplumsal konular.
  • Araştırma ve Yenilik Ortaklıkları: Üniversiteler, şirketler, STK’lar arası iş birlikleri.
  • Marie Skłodowska-Curie bursları: Araştırmacı hareketliliği ve kariyer gelişimi.

Detaylı bilgi ve başvuru için: https://ec.europa.eu/programmes/horizon2020
Güncel çağrılar: https://ec.europa.eu/info/funding-tenders/opportunities/portal

3. Creative Europe: Kültür ve Yaratıcı Endüstriler için Destek

Creative Europe, kültür, sanat ve medya alanında çalışan kurumlara yönelik Avrupa Komisyonu’nun sağladığı önemli bir destek programıdır. Kültürel çeşitlilik, sanatsal ifade ve medya özgürlüğünü güçlendirmeyi hedefler.

4. CERV (Citizens, Equality, Rights and Values) Programı: Demokrasi ve İnsan Hakları için Fonlar

CERV, temel haklar, demokrasi, toplumsal cinsiyet eşitliği, ayrımcılıkla mücadele ve vatandaşlık bilincini artırma alanlarında çalışan STK’lara ve kamu kurumlarına fon sağlar.

5. EU4Health: Sağlık Alanında Yenilikçi Projeler

EU4Health, Avrupa genelinde sağlık sistemlerini güçlendirmek, hastalıklarla mücadele etmek ve sağlığı geliştirmek için projelere destek sağlar. Pandemi sonrası daha güçlü ve dirençli sağlık sistemleri için fırsatlar sunar.

Neden Başvuralım?

  • Uluslararası iş birlikleri kurma fırsatı.
  • Akademik ve mesleki gelişim.
  • Yenilikçi projelerle toplumsal katkı.
  • Gençler ve öğretmenler için yeni deneyimler.

Nasıl Başvurulur?

  • Proje fikriniz varsa, uygun hibe çağrılarını takip edin.
  • Yurt içi ve yurt dışı ortaklarla iş birliği yapın.
  • Başvuru süreçlerinde rehberlik sunan ülke ulusal ajansları ve ofisleriyle iletişime geçin (Erasmus+ Ulusal Ajansı: https://www.ua.gov.tr).

Önemli Not: Proje başvurusunda bulunmak isteyen akademisyenler, STK’lar ve diğer kurumlar için yerel seminerler ve bilgilendirme toplantıları sık sık düzenlenmektedir. Bu toplantılara katılarak, başvuru süreçleriyle ilgili bilgi edinebilirsiniz.

Avrupa fonları, toplumların daha kapsayıcı, yenilikçi ve adil hale gelmesine katkı sağlayacak projeler için eşsiz fırsatlar sunuyor. Geleceğe yön vermek isteyen herkesi bu programlardan yararlanmaya davet ediyoruz!

8 Mart Vesilesiyle Akademide Kadınlar ve Eşitlik Mücadelesi

0

Dünya Kadınlar Günü, her yıl 8 Mart’ta kutlanan ve kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların toplumsal yaşamda oynadığı kritik rolü vurgulayan önemli bir gün. 1857 yılında New York’ta tekstil işçisi kadınların daha iyi çalışma koşulları ve eşit üret talebiyle başlattıkları grevin anısına ortaya çıkan bu gün, zamanla küresel bir eşitlik ve adalet hareketine dönüştü.

Ancak, kadın haklarını diğer insan haklarından ve hayvan haklarından ayrı düşünmek mümkün değildir. Kadınlara haksızlık yapılan bir toplumda, diğer toplumsal gruplara ve doğaya yönelik haksızlıkların da yaygın olduğu görülmektedir. Akademik dünya da dahil olmak üzere, kadınların eşit haklara erişimi konusunda hala ciddi sorunlar bulunuyor. Akademik kariyer yolunda cinsiyet eşitsizlikleri devam ediyor ve kadın akademisyenler, erkek meslektaşlarına kıyasla daha fazla engelle karşılaşıyor.

Akademide Kadınlar: Cam Tavan ve Eşitsizlikler

Dünyanın çeşitli ülkelerinde kadın akademisyenlerin oranı artsa da, akademik düzeyde yöneticilik pozisyonlarına ya da profesörlüğe ulaşma oranları hala düşük. Avrupa ve ABD verilerine göre, akademideki kadınların oranı doktora aşamasında %45-50 civarındayken, profesörlük seviyesinde bu oran %20-25’e kadar düşüyor. Bu durum, “cam tavan” olarak adlandırılan ve kadınların yüksek makamlara erişmesini engelleyen yapısal bariyerlerin varlığını ortaya koyuyor.

Akademide kadınlar, erkeklere oranla daha az fon desteği alıyor, yayın yapma ve akademik terfi olanakları konusunda ayrımcılığa maruz kalabiliyor. Aynı zamanda, akademik alanda annelik ve kariyer dengesini sağlamak zorlaşıyor ve özellikle erken kariyer dönemindeki kadın akademisyenler için bu durum büyük bir engel oluşturuyor.

Kadın Akademisyenler ve Akademik Özgürlük

Kadın akademisyenler sadece kariyerlerinde cinsiyet ayrımcılığı ile değil, aynı zamanda akademik özgürlüklerin kısıtlanmasıyla da karşı karşıya kalıyor. Otoriter rejimlerde ve akademik özgürlüklerin baskı altında olduğu ülkelerde, kadın akademisyenler eleştirisel düşüncelerini ifade ettiklerinde daha fazla baskıya maruz kalabiliyor. Bunun yanı sıra, akademik çalışmalarında toplumsal cinsiyet ve kadın hakları gibi konuları ele alan akademisyenler, sansüre veya yönetsel baskıya uğrayabiliyor.

Eşitlik ve Kapsayıcılık İçin Atılması Gereken Adımlar

Akademide cinsiyet eşitliğinin sağlanması için hem kurumsal hem de toplumsal düzeyde önemli adımlar atılması gerekiyor:

  • Fırsat Ersat Eşitliği Politikaları: Akademik kurumlar, kadın akademisyenleri destekleyici fon programları, mentorluk sistemleri ve esnek çalışma koşulları sunmalıdır.
  • Cinsiyet Temelli Ayrımcılığın Önlenmesi: Atama ve terfi süreçlerinde şeffaflığı artıran politikalar uygulanmalı, kadın akademisyenlerin yönetim kadrolarında daha fazla temsil edilmesi teşvik edilmelidir.
  • Akademik Özgürlüğün Desteklenmesi: Kadın akademisyenlerin eleştirisel düşüncelerini serbestçe ifade edebilmeleri için akademik kurumların ve uluslararası kuruluşların dayanışma mekanizmalarını güçlendirmesi gerekmektedir.

8 Mart, sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda akademik dünya da dahil olmak üzere, her alanda insan haklarını ve toplumsal adaleti savunmanın gerekliliğini hatırlatan bir gün olmalıdır. Kadınların haklarını savunmak, insan haklarının bütününü savunmaktır. Daha eşit, adil ve kapsayıcı bir akademik dünya için ortak çabaya ihtiyaç var!

Türkiye Özgürlüklerin En Keskin Şekilde Gerilediği İlk 10 Ülke Arasında

0

Freedom House tarafından yayınlanan “Dünyada Özgürlük 2025” raporuna göre, Türkiye son on yılda özgürlüklerde en büyük düşüşü yaşayan ilk 10 ülke arasında yer aldı. Bu süreçte otoriterliğin en çok arttığı diğer ülkeler arasında Nikaragua, Tunus, El Salvador ve Tanzanya da bulunuyor.

Freedom House, özgürlükleri siyasi haklar ve sivil özgürlükler olarak iki ana başlık altında değerlendiriyor. Raporda, Türkiye’nin her iki alanda da büyük gerileme kaydettiği belirtilirken, özellikle yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve siyasi çoğulculuk konularında ciddi sorunlar yaşandığına dikkat çekildi. Türkiye, 2018 yılından bu yana “özgür olmayan ülke” kategorisinde yer alıyor.

Akademik Özgürlükler ve Bilimsel Bağımsızlık Tehdit Altında

Raporda ayrıca akademik özgürlüklerin gerilemesine de özel vurgu yapıldı. Türkiye’de üniversitelerin özerkliğinin sistematik şekilde kısıtlandığı, rektör atamalarının akademik liyakat yerine siyasi sadakate dayandığı ve eleştirisel düşüncenin akademide baskı altına alındığı belirtildi. 2016’dan bu yana binlerce akademisyenin ihraç edilmesi ve bazı üniversitelerin kapatılması, ülkede akademik özgürlüğü ciddi şekilde zedeledi. Bu durum, bilimsel bağımsızlığı ve akademik yenilikleri baltalayarak, uzun vadede Türkiye’nin bilimsel ve ekonomik kalkınmasını olumsuz etkileyebilir.

Seçim Manipülasyonu ve Demokratik Gerileme

Rapora göre, seçim manipülasyonu giderek artan bir endişe kaynağı. Türkiye’de geçmiş seçimlerde devlet kaynaklarının iktidar lehine kullanıldığı, muhalefet adaylarının yargı yoluyla diskalifiye edildiği ve medya kontrolü aracılığıyla kamuoyunun manipüle edildiği belirtiliyor. Bu durum, demokratik mekanizmaların etkinliğini azaltarak, muhalefetin ve sivil toplumun hareket alanını daraltıyor.

Küresel Bağlamda Türkiye

Freedom House’un verilerine göre, Türkiye dünya genelinde son on yılda en büyük demokratik gerilemeyi yaşayan sekizinci ülke oldu. Özgürlüklerin daha hızlı gerilediği diğer ülkeler arasında Nikaragua, Tunus, El Salvador, Tanzanya, Nijer, Hong Kong ve Sırbistan yer alıyor. Raporda, dünyada özgürlüklerin üst üste 19. kez gerilediği vurgulanarak, yalnızca 2024 yılında 60 ülkede siyasi haklar ve sivil özgürlüklerde azalma kaydedildiği belirtildi. Freedom House raporu, Türkiye’deki mevcut siyasi ve akademik baskı ortamının sürekliliğini koruması halinde, hem demokrasi hem de bilimsel gelişim açısından kalıcı zararlar ortaya çıkabileceğini gösteriyor. Akademik özgürlüklerin korunması ve demokratik değerlerin yeniden inşa edilmesi, Türkiye’nin gelecekteki kalkınması için hayati önem taşıyor.

İspanya’nın Göç Politikası Ekonomiyi Canlandırıyor: Almanya ve Diğer Ülkeler İçin Dersler

0

İspanya, son yıllarda benimsediği açık göç politikaları sayesinde ekonomik büyümede dikkat çekici bir ivme yakaladı. 2024 yılında ülkenin Gayri Safi Yurt İçi Hasılası (GSYİH) %3,2 oranında artış gösterdi ve bu büyümenin önemli bir kısmı göçmen iş gücünün katkısıyla sağlandı. Özellikle Latin Amerika ve Afrika’dan gelen göçmenler, yaratılan 468.000 yeni istihdamın yaklaşık 409.000’ini doldurarak iş gücü piyasasında önemli bir rol oynadı. Bu durum, işsizlik oranının 2008’den bu yana en düşük seviyeye inmesine katkıda bulundu.

İspanya’nın bu yaklaşımı, yaşlanan nüfus ve düşük doğum oranlarıyla mücadele eden diğer Avrupa ülkeleri için önemli dersler içeriyor. Göçmenlerin ekonomiye entegrasyonu, sadece iş gücü açığını kapatmakla kalmıyor, aynı zamanda sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirliğine de katkı sağlıyor. İspanya örneği, iyi yönetilen göç politikalarının ekonomik büyümeyi destekleyebileceğini gösteriyor.

Buna karşın, Almanya gibi bazı gelişmiş ülkelerde göçmen karşıtı politikaların ve söylemlerin yükselişte olduğu gözlemleniyor. Almanya’da aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin desteği artarken, bu durum göçmenlerin ülkeye entegrasyonunu zorlaştırıyor ve iş gücü piyasasında olumsuz etkilere yol açıyor. Uzmanlar, bu tür politikaların uzun vadede ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebileceği ve iş gücü açığını derinleştirebileceği konusunda uyarıyor.

İspanya’nın göçmenlere yönelik kapsayıcı ve açık politikaları, ekonomik büyüme ve istihdam artışında önemli bir rol oynarken, göçmen karşıtı politikaların benimsenmesi, uzun vadede ekonomik durgunluk ve iş gücü sıkıntısına yol açabilir. Bu nedenle, Almanya başta olmak üzere diğer gelişmiş ülkelerin, göç politikalarını yeniden değerlendirerek daha kapsayıcı ve entegrasyonu destekleyici yaklaşımlar benimsemeleri, hem ekonomik hem de toplumsal faydalar sağlayacaktır.

Yönetim Kurulu Üyemizden Hekimler İçin Araştırma Yöntemleri ve Biyoistatistik Üzerine Ücretsiz Kurs

0

Sağlık hizmetlerinde doğru kararlar alabilmek, klinik uygulamalarda bilimsel yöntemleri kullanmayı gerektirir. Ancak hekimlerin karşılaştığı tıbbi kılavuzlar ve güncel araştırmalar, doğru yorumlanmadığı takdirde yanıltıcı olabilir. Bu nedenle, araştırma yöntemleri ve biyoistatistik bilgisi, güvenilir ve etkili hasta bakımının temeli haline gelmiştir.

Hekimler için bilimsel araştırma tasarımı ve istatistiksel analiz bilgisi, klinik kararlar alırken ve bilimsel verileri değerlendirirken kritik bir rol oynamaktadır. Bu alandaki eksiklikleri gidermek amacıyla, Yönetim Kurulu Üyemiz tarafından düzenlenen online kurs, hekimlere günlük pratiklerinde ve kendi araştırmalarında kullanabilecekleri önemli bilgiler sunmaktadır.

Kursun Detayları:

  • Tarih: 1 Mayıs – 30 Haziran 2025
  • Platform: Moodle
  • Katılım: Ücretsiz
  • Hedef Kitle: Tıp öğrencileri, uzmanlık eğitimi gören hekimler ve pratisyen hekimler
  • Kurs Yapısı: 70 kısa video, quizler, haftalık çevrimiçi oturumlar ve vaka çalışmaları
  • Kurs Dili: Almanca

Bu kursta katılımcılar, bilimsel çalışmaları eleştirel bir gözle değerlendirme ve kendi klinik sorularını bilimsel çalışmalara dönüştürme becerisi kazanacaklar. Her hafta çevrimiçi oturumlarda güncel araştırma sonuçları ve uygulamalı örnekler üzerinde tartışmalar yapılacaktır.

Bu kurs, araştırma yöntemleri ve biyoistatistik konularında bilgi sahibi olmak isteyen hekimler için kaçırılmayacak bir fırsat.

Kayıt için: zekeriya.aktuerk@med.uni-augsburg.de adresine başvuru yapılabilir.