Ana Sayfa Blog Sayfa 2

Trump Liderliğinin Küresel Yüksek Öğrenim Üzerindeki Muhtemel Etkileri

0

Donald Trump’ın ABD Başkanı olarak yeniden seçilmesinin ardından küresel akademik topluluk, uluslararası yüksek öğrenimin dinamiklerini önemli ölçüde değiştirebilecek potansiyel etkilere hazırlanıyor. Trump’ın ilk dönemine dünya sahnesinde önemli etkileri olan bir dizi politika damgasını vurdu. İkinci döneminde de bu eğilimin devam etmesi bekleniyor.

Küresel İşbirliği ve Araştırma Finansmanı
Trump’ın başkanlığı, özellikle hassas teknolojiler veya veriler söz konusu olduğunda, uluslararası araştırma işbirliklerinde daha sıkı kontrollere yol açabilir. Yönetiminin “Önce Amerika”ya odaklanması daha önce genişletilebilecek ve uluslararası ortaklıklara ve alışverişlere zarar verebilecek kısıtlamalara yol açmıştı. Uluslararası araştırma ve işbirliği, bilimsel ilerlemenin temel taşı olduğundan, bu durum Amerika Birleşik Devletleri ile diğer ülkeler arasındaki bilgi ve yenilik akışını sınırlayabilir.

Uluslararası Öğrenciler Üzerindeki Etkisi
Trump’ın ilk döneminde, öğrenciler ve akademisyenler için vize kısıtlamalarını sıkılaştıran politikalar uygulamaya konuldu ve bunun sonucunda Amerika Birleşik Devletleri’nde öğrenim gören uluslararası öğrenci sayısında gözle görülür bir düşüş yaşandı. Bu tür önlemlerin devam etmesi veya yoğunlaştırılması, öğrencilerin Amerika Birleşik Devletleri’ni eğitim hedefi olarak seçmelerini engelleyebilir ve potansiyel olarak onları Kanada, Avustralya ve Almanya gibi daha misafirperver ülkelere yönlendirebilir. Bu değişimin, gelirleri ve kültürel çeşitlilikleri açısından ağırlıklı olarak uluslararası öğrencilere bağımlı olan ABD kurumlarının çeşitliliği ve mali sağlığı üzerinde uzun vadeli etkileri olabilir.

Akademik Özgürlük ve Kampüs Kültürü Üzerindeki Etki
Trump’ın Amerikan üniversitelerinde ideolojik önyargı olarak algıladığı şeye yönelik açık sözlü eleştirisi, dünya çapında benzer tutumları güçlendirebilir. Yönetiminin eylemleri ve söylemleri, diğer ülkelerin yüksek öğrenim politikalarını etkileyebilir ve potansiyel olarak akademik içerik üzerinde hükümet gözetimi ve kontrolünün artırılmasına yönelik küresel bir eğilimi teşvik edebilir. Diğer ülkeler eğitim kurumlarını kontrol etme konusunda daha agresif yaklaşımlar benimseyebileceğinden, bu durum akademik özgürlüğü uluslararası düzeyde tehdit edebilir.

Düzenleyici Değişiklikler ve Akreditasyon
Trump, ABD üniversite akreditasyon sisteminin kendi eğitim ve ideolojik duruşuyla uyumlu olacak şekilde elden geçirilmesini istiyor. Bu tür değişiklikler ABD üniversitelerinin küresel itibarını ve ABD derecelerinin yurt dışında geçerliliğini etkileyebilir. Uluslararası kuruluşlar ABD derecelerinin daha az talepkar olduğunu düşünürse veya akreditasyon süreçlerindeki değişiklikler nedeniyle uluslararası standartları karşılamazlarsa, bu durum ABD mezunlarının küresel hareketliliğini azaltabilir.

Ekonomik Etki ve Finansman
Trump’ın liderliğindeki ekonomi politikaları, özellikle iklim değişikliği, halk sağlığı ve insan hakları gibi, yani Trump yönetiminin tarihsel olarak daha izolasyoncu veya şüpheci bir duruş sergilediği alanlar olmak üzere, uluslararası araştırma girişimleri için mevcut fonları yeniden yönlendirebilir veya azaltabilir. ABD’nin küresel bilimsel çabalara katılımının veya finansmanının azalması, büyük ölçüde uluslararası işbirliğine ve ABD liderliğine bağlı olan kritik küresel konulardaki ilerlemeyi yavaşlatabilir.

Trump’ın yönetimi altında, dünya çapındaki üniversiteler muhtemelen uluslararası öğrenci akışlarında, işbirlikçi araştırma fırsatlarında ve Amerikan yüksek öğreniminin küresel algısında önemli değişiklikler getirecek potansiyel olarak zorlu bir ortamda gezinmek zorunda kalacaklar. Bu etkilerin boyutu büyük ölçüde görev süresi boyunca benimsenen spesifik politikalara ve küresel toplumun bu değişikliklere nasıl tepki vereceğine bağlı olacaktır. Dünyanın dört bir yanındaki kurumlar ve eğitimciler, akademik özgürlük ve uluslararası işbirliği değerlerini korumak için uyum sağlamalı ve uyanık kalmalıdır.

ABD Yüksek Öğrenimi Trump’ın Yeniden Seçilmesinden Neler Beklemeli?

0

Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, ABD yüksek öğrenim sektörü için potansiyel bir çalkantı döneminin sinyalini veriyor. Son seçimdeki zaferi onu yalnızca Amerikan siyasetinde kutuplaştırıcı bir figür olarak geri getirmekle kalmıyor, aynı zamanda akademik politikalarda ve yönetimde önemli değişiklikler için bir katalizör de yapıyor. Bu zafer, ufukta kapsamlı değişikliklerin muhtemel olduğu birinci dönem eğitim politikalarının devam edeceğini ve yoğunlaşacağını düşündürüyor.

Artan Denetleme ve Potansiyel Reformlar
Trump yönetiminin, sektördeki büyük reformların savunucularını güçlendirebilecek kolejler ve üniversiteler üzerindeki denetlemeyi artırması bekleniyor. Bu, yüksek öğrenimin, yetersiz kayıtlar ve üniversite eğitiminin maliyetiyle ilgili artan kamu hayal kırıklığı nedeniyle tarihi istikrarsızlıkla karşı karşıya olduğu bir zamana denk geliyor. Yeniden seçilme, özellikle ideolojik ve mali nedenlerden dolayı kurumlara bakışı ve yönetilme biçimini değiştirebilir.

Politika Değişiklikleri ve İdari Eylemler
Trump, önceki döneminde kâr amacı güden kolejlerin denetimini azaltmış ve saldırıyla suçlananlar için usulüne uygun yargılama korumasını artırmak amacıyla Title IX düzenlemelerini değiştirmişti. Önceki politikaları genellikle federal kontrolü azaltmaya ve eğitim kurumlarında muhafazakar değerleri teşvik etmeye yönelikti. Trump’ın ikinci döneminde, kolej akreditasyon süreçlerinin yeniden yapılandırılması ve ideolojik olarak taraflı olarak algıladığı kampüslere yönelik baskı gibi daha radikal değişiklikler görülebilir.

Kampüs Kültürü ve Uluslararası Öğrenciler Üzerindeki Etki
Trump’ın söylemleri ve politikaları, özellikle çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık girişimleri etrafında devam eden kampüs kültürü tartışmalarını da alevlendirebilir. Trump yönetimi, yalnızca derslerin nasıl öğretileceğini değil, ABD’de kimin eğitim görmesine izin verileceğini de etkileyen kısıtlamalar getirebilir. Filistin yanlısı konuşmaları sınırlama ve protestolara katılan uluslararası öğrencileri sınır dışı etme önerileri, kampüs dinamiklerini önemli ölçüde değiştirebilecek politikalar için bir potansiyel olduğunu düşündürmektedir.

Eğitim Bakanlığı’nın Geleceği ve Federal Eğitim Politikaları
Trump’ın ikinci dönemindeki en önemli belirsizliklerden biri, Eğitim Bakanlığı’nın rolü ve varlığıdır. Trump, kontrolü eyaletlere geri kaydırarak eğitim manzarasını kökten değiştirecek bir hamle olan eğitim bakanlığını kaldırma arzusunu dile getirmişti. Böyle bir hamle, eğitim yönetimini merkezden uzaklaştırabilir ve ülke çapında bir standartlar ve düzenlemeler karmaşasına yol açabilir.

Yasama ve Yürütme Zorlukları
Hem Senato’da hem de Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçi çoğunluk ile Trump, eğitim gündemini ilerletmek için önemli bir desteğe sahip olacaktır. Bu, Biden’ın transgender öğrenciler için korumalar ve -Başkanlık kararıyla oluşturulan ve bu nedenle geri alınması daha kolay olan- yeni öğrenci kredisi geri ödeme planları gibi birçok eğitim politikasını iptal etmeyi içerebilir.

Gelecek
Trump Oval Ofis’e yeniden girmeye hazırlanırken, akademik dünya kendisini Amerikan yüksek öğreniminin hatlarını derin ve kalıcı şekillerde yeniden şekillendirebilecek liderliğinin etkisine hazırlıyor. Kurumlar, eğitimciler, öğrenciler ve politika yapıcılar bu nedenle teyakkuzda, Amerika Birleşik Devletleri’nde yüksek öğrenimin değerini ve işlevini yeniden tanımlayabilecek önemli bir değiş

Akademik Yayıncılıkta Açık Erişim Gündemde: Bilimsel Bilgi Ticari Çıkarlar İçin mi, Toplum İçin mi?

0

AB ve ABD’deki son tartışmalar ve politika değişiklikleri, akademik yayıncılık dünyasında büyük bir dönüşümün sinyalini veriyor ve birçok kişinin araştırmaya kamu erişimini kısıtladığını iddia ettiği uzun süredir devam eden uygulamalara karşı çıkıyor. Açık erişim hareketi ivme kazandıkça, yayıncılık uygulamalarında sürdürülebilirlik ve adalet sorunu merkeze çıktı.

Avrupa Birliği’ndeki hükümetler, yazarlara hiçbir maliyet yüklemeden araştırma yayınlamanın standardı olarak anında açık erişimi esas görüyor. Bilimsel bulguları serbestçe erişilebilir kılmak için daha geniş bir girişimin parçası olan bu hamle, uzun zamandır yayıncılara bilimsel topluluk ve kamuoyu pahasına fayda sağladığı için eleştirilen yüksek yayın maliyetlerini ortadan kaldırmayı amaçlıyor.

Benzer şekilde, ABD’de, Biden yönetiminin federal olarak finanse edilen araştırmaların 2026 yılına kadar serbestçe erişilebilir olması yönündeki direktifi, geleneksel akademik yayıncılık modelinin temellerini sarsıyor. COVID-19 salgını sırasında vurgulanan acil yayım ihtiyaçlarının tetiklediği bu politika değişikliği, özel kârların sıklıkla kamu yararını gölgelediği yayıncılık dünyasının eski muhafızlarına meydan okuyor.

Bu değişiklikler, özellikle yapay zeka tarafından üretilen makalelerin yükselişi ve yağmacı (İng. Predatory) dergilerin devamlılığıyla birlikte, akademik yayıncılığın bütünlüğünün de inceleme altında olduğu bir zamanda geliyor. AB’nin son taslağı, bu ortaya çıkan tehditlere karşı korunma ihtiyacını vurguluyor ve Avrupa Komisyonu’ndan yağmacı yayıncılık uygulamalarıyla doğrudan mücadele etmesini istiyor.

Sonuç olarak erişim ücretlerine ve yüksek makale işleme ücretlerine (APC’ler) büyük ölçüde bağımlı olan akademik yayıncılığın finansal modeli sorgulanıyor. Raporlar, yayıncılığın gerçek maliyetinin genellikle talep edilenden önemli ölçüde düşük olabileceğini ve akademisyenlerin yayın ihtiyacının potansiyel olarak istismar edildiğini öne sürüyor. Büyük dergilerin önde gelen editörlerinin sürdürülemez ücretler nedeniyle istifa etmesiyle, fiyatlandırma stratejilerinin kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi çağrısı her zamankinden daha yüksek.

Ayrıca, ikincil yayın hakları için yapılan baskı, kamu tarafından finanse edilen araştırmaların açık erişimli ortamlarda yeniden yayınlanmasına olanak tanıyor ve bilimsel bilginin daha fazla yayılmasını ve uygulanmasını teşvik ediyor. Bu, kamu parasıyla finanse edilen araştırmaların kamusal alanda kaldığı daha kapsayıcı bir yaklaşıma doğru bir kaymayı gerektiriyor.

AB ve ABD, küresel olarak akademik yayıncılık piyasasını yeniden tanımlayabilecek bir politikanın eşiğinde. Bu politikalar, kârdan ziyade erişilebilirliği ve bütünlüğü önceliklendirerek, bilginin daha adil bir şekilde dağıtılmasını savunuyor. Ancak, geçiş, hükümetlerden, kurumlardan ve yayıncılardan ortak çabalar gerektirecek lojistik ve finansal bazı zorluklar içeriyor.

On yıllardır akademik yayıncılığın potansiyel olarak en önemli revizyonunun eşiğinde dururken, akademik topluluk umutlu ancak temkinli olmaya devam ediyor. Tamamen açık erişimli bir modele giden yol karmaşıklıklarla dolu ancak net bir zorunlulukla yönlendiriliyor: bilimsel bilginin yalnızca ticari çıkarlara değil, toplum menfaatine hizmet etmesini sağlamak.

Anne Sütünün Önemini Artıran Önemli Bir Keşif: mikroRNA Araştırmalarına Nobel Ödülü

0

Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’ne layık görülen mikroRNA (miRNA) araştırmaları alanındaki yeni bulgular, bu moleküllerin anne sütündeki potansiyel rolüne ve bunların çocuk gelişimi açısından olası önemine yeni bir ışık tutuyor. MiRNA’lar, haberci RNA’ya (mRNA) bağlanarak ve işlevlerini bloke ederek gen ifadesinin transkripsiyon sonrası düzenlenmesinde anahtar rol oynayan kısa RNA dizileridir. Başlangıçta model organizmalarda yapılan bu keşif, insanlar da dahil olmak üzere geniş kapsamlı çıkarımlara sahip.

miRNA’lar insan anne sütünde bol miktarda bulunur. Witten/Herdecke Üniversitesi’nden Prof. Dr. Jan Postberg gibi araştırmacılar miRNA’ların işlevlerini araştırıyor. Yeni bulgular ışığında anne sütündeki miRNA’ların bebeğin bağışıklık sistemi ve mikrobiyomunun gelişiminde önemli bir rol oynayabileceği hipotezi giderek daha fazla ilgi görüyor.

Bu araştırmalar, anne sütünün neden sıklıkla yenidoğanlar için en iyi besin olarak kabul edildiğini açıklayabilir. Anne sütü sadece besinleri değil aynı zamanda sağlıklı gelişimi destekleyen biyoaktif bileşenleri de içeriyor. MiRNA’ların varlığı, basit beslenmenin ötesine geçen epigenetik düzenlemeyi mümkün kılabilir.

Diğer taraftan, bazı kültürlerde aralarında kan bağı olmasa da aynı kadın tarafından emzirilen çocuklar “süt kardeşi” olarak kabul edilir. Bu uygulama, anne sütü yoluyla paylaşılan beslenmenin, genetik bağlılığın ötesine geçen biçimlendirici ve birleştirici bir etkiye sahip olduğuna dair köklü inancın altını çizmektedir. MiRNA’nın anne sütündeki rolünün giderek daha iyi anlaşılması, bir gün yenidoğanların sağlığını ve gelişimini daha da iyileştirmek için yeni terapötik stratejilerin geliştirilmesine yol açabilir. Bu gelişmeler, antik uygulamaların modern bilim aracılığıyla nasıl yeni bir tanınma bulduğunu gösteren heyecan verici bir biyomedikal gelişme olarak görülebilir.

Kenya’da İngiliz ve Türk Vatandaşları Kaçırıldı, Olay Araştırılıyor

0

Kenya’nın Nairobi kentinde üzücü bir gelişmede, bir İngiliz vatandaşı ve birkaç Türk sığınmacı geçen Cuma günü maskeli saldırganlar tarafından kaçırıldı. Bu olay, uluslararası istihbaratın olaya dahil olduğu şüphesinin yanında, özellikle Türkiye’den gelenler olmak üzere Kenya’daki yabancı uyrukluların güvenliğine ilişkin endişeleri yoğunlaştırdı.

İki yıl önce Kenya’ya taşınan İngiliz vatandaşı Necdet Seyitoğlu, BBC’ye yaşadıklarını anlattı. Seyitoğlu, işe gitmek için yola çıktıkları sırada beyaz bir SUV’nin arabalarını engellemesinin ardından kendisinin ve arkadaşının dört silahlı adam tarafından zorla kaçırıldığını anlattı. Gözleri bağlı ve kelepçeli olan Seyitoğlu, telefonunda pasaportunun bir kopyasını göstererek İngiliz vatandaşlığını kanıtlayınca sekiz saat sonra serbest bırakıldı.

İngiltere Dışişleri Bakanlığı, Seyitoğlu ve ailesine konsolosluk desteği sağladıklarını doğruladı. Bu arada, Kenya polisi, başlangıçta kaçırılmaya tanık olan bir motosiklet sürücüsünün ihbarı üzerine olayı araştırıyor.

Meseleyi daha da karmaşık hale getiren, Seyitoğlu’nun ifadesine göre Nairobi’de tanıdığı altı Türk vatandaşının daha benzer koşullar altında kaçırılması. Yerel hukuk firması Mukele & Kakai tarafından temsil edilen bu kişilerin hepsi kayıtlı mülteciler. Firma, havayollarını, siyasi zulümle karşı karşıya kaldıkları Türkiye’ye zorla geri gönderilmelerini kolaylaştırmamaları konusunda uyaran bir açıklama yayınladı.

Bu düşünce, Kenya sözcüsünün Kenya topraklarında kaçırılan Türk sığınmacıların güvenliği konusunda derin endişe duyduğunu ifade eden Uluslararası Af Örgütü tarafından da dile getirildi. Kaçırılanların aileleri, çeşitli hak gruplarıyla birlikte, daha önce Türk vatandaşlarının uluslararası kaçırılmalarında adı geçen Türk istihbaratının dahli olduğundan şüpheleniyor.

BM’nin mülteci ajansı UNHCR, olaydan haberdar olduklarını belirtti ve daha fazla bilgi edinildikçe açıklama yapma sözü verdi. Uluslararası toplum teyakkuz halinde olmaya devam ediyor, zira bu olay sadece Kenya’daki siyasi mültecilerin tehlikeli durumunu gözler önüne sermekle kalmıyor, aynı zamanda yurtdışındaki muhalifleri hedef alan yabancı istihbarat operasyonlarının kapsamı hakkında da ciddi soruları gündeme getiriyor.

Sağlık Eğitiminde Sanal Değişim Küresel Barışa Katkıda Bulunabilir

0

Artan küreselleşme çağında, sanal değişim programlarını sağlık eğitimine entegre etmek, öğrenciler arasında küresel vatandaşlığı desteklemek için temel bir strateji olarak ortaya çıkıyor. Yolande Heymans ve meslektaşları tarafından yürütülen ve Open Praxis’in 2024 sayısında yayınlanan bir araştırma, sanal etkileşimlerin sağlık öğrencilerine kültürel olarak farklı profesyonel ortamlarda başarılı olmak için gereken temel becerileri nasıl kazandırdığını vurguluyor.

Çalışma, sanal değişimler aracılığıyla coğrafi olarak çeşitli bölgelerden gelen öğrencilerin gelişmiş kültürlerarası yeterlilik kazandığını ve küresel sağlık zorluklarıyla etkili bir şekilde başa çıkmaya hazırlandığını ortaya koyuyor. Bu tür programlar, günümüzün birbirine bağlı sağlık ortamında hayati önem taşıyan gerçek zamanlı, kültürlerarası etkileşimleri kolaylaştırabilir. Programda yalnızca tıbbi bilgiye değil, aynı zamanda hasta bakımını önemli ölçüde etkileyen sağlığın kültürel belirleyicilerini anlamaya odaklanıyor. Georgia State Üniversitesi ve North-West Üniversitesi gibi eğitim kurumları, öğrencilerine uluslararası akranlarıyla anlamlı diyaloglara girme fırsatları sunarak bu yenilikçi eğitimde öncülük yapmakta. Araştırmacılar, bu deneyimin paha biçilemez olduğunu, çünkü öğrencilerin bakış açılarını genişlettiğini ve onlara farklı hastaların ihtiyaçlarına uyum sağlayan empatik sağlık hizmeti sunma becerileri kazandırdığını belirtiyor.

Bu tür girişimler, UNESCO’nun küresel vatandaşlık eğitim hedefleri ve dünya çapında barışı, adaleti ve güçlü kurumsal çerçeveleri teşvik etmede eğitimin önemini vurgulayan daha geniş Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile de uyumludur. Sanal değişimler yaygınlaştırılarak, sağlık eğitim programları müfredatları önemli ölçüde iyileştirilebilir ve yalnızca disiplinlerinde yetenekli değil, aynı zamanda karmaşık küreselleşmiş dünyada gezinme konusunda da bilgili yeni nesil sağlık profesyonelleri yetiştirilebilir. Sağlık eğitimine yönelik daha bütünleşik ve kapsayıcı bir yaklaşıma doğru bu değişim, 21. yüzyılın küresel zorluklarını ele almaya hazır, daha anlayışlı ve kültürel açıdan yetkin bir iş gücü oluşturmayı vaat ediyor.

Göçmen Sağlık Çalışanları İçin “Akademik Yazım” Kursu (Sertifika Takdimi: 20/03/2023)

0

Göç nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan bilim insanlarının en büyük sorunlarından biri, araştırma çalışmalarına devam etme imkanlarının kısıtlı olmasıdır. Bu nedenle, Akademik Dayanışma Derneği’nin amaçları doğrultusunda, akademik yazım ve biyoistatistik alanında bir kurs düzenlenmiştir. İlk bölümü Ocak-Temmuz 2022 tarihleri arasında gerçekleştirilen bu kursa son yıllarda Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan 32 akademisyen katılmıştır. Kursun ikinci bölümü Ocak ve Şubat 2023’te çevrimiçi olarak devam etmiştir.

Kursun sonunda katılımcılar istatistiksel çözümlerini test etme fırsatı buldular. Katılımcılar araştırma planlama, etik kurul başvuruları, veri toplama, istatistiksel analiz ve bilimsel yazım konularında eğitim aldılar.

Kurs sırasında Türkiye’den göç etmiş sağlık çalışanlarının göç nedenleri ve deneyimleri üzerine bir araştırma da yapıldı. Elde edilen araştırma verileri nitel (https://ej-social.org/index.php/ejsocial/article/view/519) ve nicel (https://ijmshr.com/link/398) makaleler şeklinde ve e-kitap (https://a.co/d/i77glRU) olarak yayımlanmıştır.


Örnek Katılım Sertifikası

Derneğimiz ‘2. Tıp Kongresi: Türk Doktorlarının Entegrasyonu’ Etkinliğine Katılım ve Destek Sağladı


Akademik Dayanışma Derneği, 14-16 Temmuz 2023 tarihleri arasında Geseke’de (Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti, Almanya) düzenlenen “2. Tıp Kongresi: Türk Doktorların Entegrasyonu” adlı etkinliğe katıldı ve destek verdi.
Bu kongre
Medical Academy and Care e.V.-Ludwigshafen
tarafından düzenlenmektedir. Dernek Yönetim Kurulundan iki üye kongrenin hazırlık çalışmalarına katıldı ve programın oluşumuna yardım ettiler. Ek olarak dernek üyeleri kongre sırasında çeşitli görevler üstlendiler. Ayrıca kongrede Akademik Dayanışma Derneği standı açılarak derneğin tanıtımı yapıldı.

Dibi Görmek Üzereyiz: Türkiye’nin Akademik Özgürlük Endeksi Otokratik Baskılar Ortasında Keskin Bir Düşüş Gösteriyor

0

Akademik Özgürlük Endeksi 2024‘e göre, Türkiye akademik özgürlükteki özellikle düşük sıralamasıyla dikkat çekiyor. Bu düşüş, 2016’dan sonra akademide gerçekleşen yaygın tasfiyelere ve yüksek öğrenim kurumlarındaki otokratik yönetim uygulamalarına bağlanıyor. Rapor, Türkiye’de akademik özgürlükte önemli bir düşüş olduğunu ve bu düşüşü, birçok durumda üniversitelerin ulusal siyasi çatışmaların ortasında kalmasına neden olan artan siyasi ve toplumsal kutuplaşmayla ilişkilendiriyor. Etkileri çok belirgindir; akademik özgürlüğün aşınması yalnızca eğitim ve araştırma kalitesini tehdit etmekle kalmayıp aynı zamanda akademisyenlerin ve öğrencilerin entelektüel gelişimini ve özgürlüklerini de engellemektedir. Rapor, Türkiye’deki akademisyenler için uluslararası dayanışma ve desteğe duyulan acil ihtiyacın altını çizerek, küresel akademik özgürlüğün tehdit altında olduğunu ve 23 ülkenin düşüş yaşadığını vurgulamaktadır.

Bu endişe verici eğilim, siyasi baskıların ve otokratik eğilimlerin üniversite özerkliğine ve akademik bütünlüğe giderek daha fazla tecavüz ettiği daha geniş küresel kalıpları yansıtmaktadır. Anlatı, küresel topluluğun bu tür siyasi müdahalelerin derin etkilerini tanıması ve akademik özgürlükleri kurumsal ve ulusal düzeylerde korumak için harekete geçmesi için bir toparlanma çağrısı işlevi görmektedir.

Bilimde Dayanışma: Prof. Dr. Cihangir Erem’in Hikayesi

0

Endokrinoloji ve metabolizma alanında tanınmış bir uzman olan Prof. Dr. Cihangir Erem, tutuklu olmasına rağmen küresel bilim camiası üzerinde önemli bir etki yaratmaya devam ediyor. Önemli akademik katkılarla dolu bir kariyere sahip olan Erem, kendisini dört yıl üst üste dünyanın en etkili bilim adamları arasında gösteren Stanford Üniversitesi gibi prestijli kurumlar tarafından defalarca onurlandırıldı.

Eskiden Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Trabzon Özel İmperial Hastanesi’nde çalışan Prof. Erem, şüpheli iddialarla Türkiye’de yargılandı. Bu zorluklara rağmen akademik çalışmaları hâlâ etkili olmaya devam ediyor. Google Scholar’a göre yayınlarına 34.233 kez atıf yapılmış olup, h-indeksi 49, i10 indeksi ise 111 olarak görülmektedir. Prof. Erem, atıf sayısına göre endokrinoloji alanında dünyada 64. sırada yer almaktadır.

Onun davası, entelektüellerin siyasallaştırılmış suçlamalara dayalı olarak hedef alındığı daha geniş kapsamlı akademik zulüm sorununu gözler önüne seriyor. Örneğin Erem’in tutuklanması, hayırseverlik projelerine destek verilmesi ve evinde dini kitap bulundurulması gibi suç faaliyetleriyle ilişkilendirilemeyecek faaliyetlere dayanıyordu.

Erem’in bu zorlu koşullar altında bilime olan sarsılmaz bağlılığı, küresel akademik dayanışmanın kritik öneminin altını çiziyor. Prof. Dr. Erem gibi zulüm gören akademisyenleri desteklemek sadece bir bireye yardım etmekle ilgili değil, aynı zamanda akademik özgürlük ve dürüstlük ilkelerini savunmakla ilgilidir. Onun dayanıklılığı, bilim insanlarına yönelik haksız muameleye karşı birlikte durmaları ve entelektüel çabaların zorluklar karşısında bile gelişebilmesini sağlamaları için dünya çapında akademik camiaya bir uyarı niteliğindedir.

Akademik camia, özellikle demokratik ülkelerdeki kurumlar, Prof. Dr. Erem gibi bilim insanlarını desteklemek, haklarını savunmak ve bilime katkılarının siyasi baskılar tarafından engellenmemesini sağlamak için birleşmelidir. Bu dayanışma yalnızca etkilenen bireyler için değil, aynı zamanda bilginin korunması ve küresel bilimsel çabaların ilerlemesi için de hayati önem taşımaktadır.