Ana Sayfa Blog Sayfa 2

Kenya’da İngiliz ve Türk Vatandaşları Kaçırıldı, Olay Araştırılıyor

0

Kenya’nın Nairobi kentinde üzücü bir gelişmede, bir İngiliz vatandaşı ve birkaç Türk sığınmacı geçen Cuma günü maskeli saldırganlar tarafından kaçırıldı. Bu olay, uluslararası istihbaratın olaya dahil olduğu şüphesinin yanında, özellikle Türkiye’den gelenler olmak üzere Kenya’daki yabancı uyrukluların güvenliğine ilişkin endişeleri yoğunlaştırdı.

İki yıl önce Kenya’ya taşınan İngiliz vatandaşı Necdet Seyitoğlu, BBC’ye yaşadıklarını anlattı. Seyitoğlu, işe gitmek için yola çıktıkları sırada beyaz bir SUV’nin arabalarını engellemesinin ardından kendisinin ve arkadaşının dört silahlı adam tarafından zorla kaçırıldığını anlattı. Gözleri bağlı ve kelepçeli olan Seyitoğlu, telefonunda pasaportunun bir kopyasını göstererek İngiliz vatandaşlığını kanıtlayınca sekiz saat sonra serbest bırakıldı.

İngiltere Dışişleri Bakanlığı, Seyitoğlu ve ailesine konsolosluk desteği sağladıklarını doğruladı. Bu arada, Kenya polisi, başlangıçta kaçırılmaya tanık olan bir motosiklet sürücüsünün ihbarı üzerine olayı araştırıyor.

Meseleyi daha da karmaşık hale getiren, Seyitoğlu’nun ifadesine göre Nairobi’de tanıdığı altı Türk vatandaşının daha benzer koşullar altında kaçırılması. Yerel hukuk firması Mukele & Kakai tarafından temsil edilen bu kişilerin hepsi kayıtlı mülteciler. Firma, havayollarını, siyasi zulümle karşı karşıya kaldıkları Türkiye’ye zorla geri gönderilmelerini kolaylaştırmamaları konusunda uyaran bir açıklama yayınladı.

Bu düşünce, Kenya sözcüsünün Kenya topraklarında kaçırılan Türk sığınmacıların güvenliği konusunda derin endişe duyduğunu ifade eden Uluslararası Af Örgütü tarafından da dile getirildi. Kaçırılanların aileleri, çeşitli hak gruplarıyla birlikte, daha önce Türk vatandaşlarının uluslararası kaçırılmalarında adı geçen Türk istihbaratının dahli olduğundan şüpheleniyor.

BM’nin mülteci ajansı UNHCR, olaydan haberdar olduklarını belirtti ve daha fazla bilgi edinildikçe açıklama yapma sözü verdi. Uluslararası toplum teyakkuz halinde olmaya devam ediyor, zira bu olay sadece Kenya’daki siyasi mültecilerin tehlikeli durumunu gözler önüne sermekle kalmıyor, aynı zamanda yurtdışındaki muhalifleri hedef alan yabancı istihbarat operasyonlarının kapsamı hakkında da ciddi soruları gündeme getiriyor.

Sağlık Eğitiminde Sanal Değişim Küresel Barışa Katkıda Bulunabilir

0

Artan küreselleşme çağında, sanal değişim programlarını sağlık eğitimine entegre etmek, öğrenciler arasında küresel vatandaşlığı desteklemek için temel bir strateji olarak ortaya çıkıyor. Yolande Heymans ve meslektaşları tarafından yürütülen ve Open Praxis’in 2024 sayısında yayınlanan bir araştırma, sanal etkileşimlerin sağlık öğrencilerine kültürel olarak farklı profesyonel ortamlarda başarılı olmak için gereken temel becerileri nasıl kazandırdığını vurguluyor.

Çalışma, sanal değişimler aracılığıyla coğrafi olarak çeşitli bölgelerden gelen öğrencilerin gelişmiş kültürlerarası yeterlilik kazandığını ve küresel sağlık zorluklarıyla etkili bir şekilde başa çıkmaya hazırlandığını ortaya koyuyor. Bu tür programlar, günümüzün birbirine bağlı sağlık ortamında hayati önem taşıyan gerçek zamanlı, kültürlerarası etkileşimleri kolaylaştırabilir. Programda yalnızca tıbbi bilgiye değil, aynı zamanda hasta bakımını önemli ölçüde etkileyen sağlığın kültürel belirleyicilerini anlamaya odaklanıyor. Georgia State Üniversitesi ve North-West Üniversitesi gibi eğitim kurumları, öğrencilerine uluslararası akranlarıyla anlamlı diyaloglara girme fırsatları sunarak bu yenilikçi eğitimde öncülük yapmakta. Araştırmacılar, bu deneyimin paha biçilemez olduğunu, çünkü öğrencilerin bakış açılarını genişlettiğini ve onlara farklı hastaların ihtiyaçlarına uyum sağlayan empatik sağlık hizmeti sunma becerileri kazandırdığını belirtiyor.

Bu tür girişimler, UNESCO’nun küresel vatandaşlık eğitim hedefleri ve dünya çapında barışı, adaleti ve güçlü kurumsal çerçeveleri teşvik etmede eğitimin önemini vurgulayan daha geniş Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile de uyumludur. Sanal değişimler yaygınlaştırılarak, sağlık eğitim programları müfredatları önemli ölçüde iyileştirilebilir ve yalnızca disiplinlerinde yetenekli değil, aynı zamanda karmaşık küreselleşmiş dünyada gezinme konusunda da bilgili yeni nesil sağlık profesyonelleri yetiştirilebilir. Sağlık eğitimine yönelik daha bütünleşik ve kapsayıcı bir yaklaşıma doğru bu değişim, 21. yüzyılın küresel zorluklarını ele almaya hazır, daha anlayışlı ve kültürel açıdan yetkin bir iş gücü oluşturmayı vaat ediyor.

Göçmen Sağlık Çalışanları İçin “Akademik Yazım” Kursu (Sertifika Takdimi: 20/03/2023)

0

Göç nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan bilim insanlarının en büyük sorunlarından biri, araştırma çalışmalarına devam etme imkanlarının kısıtlı olmasıdır. Bu nedenle, Akademik Dayanışma Derneği’nin amaçları doğrultusunda, akademik yazım ve biyoistatistik alanında bir kurs düzenlenmiştir. İlk bölümü Ocak-Temmuz 2022 tarihleri arasında gerçekleştirilen bu kursa son yıllarda Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan 32 akademisyen katılmıştır. Kursun ikinci bölümü Ocak ve Şubat 2023’te çevrimiçi olarak devam etmiştir.

Kursun sonunda katılımcılar istatistiksel çözümlerini test etme fırsatı buldular. Katılımcılar araştırma planlama, etik kurul başvuruları, veri toplama, istatistiksel analiz ve bilimsel yazım konularında eğitim aldılar.

Kurs sırasında Türkiye’den göç etmiş sağlık çalışanlarının göç nedenleri ve deneyimleri üzerine bir araştırma da yapıldı. Elde edilen araştırma verileri nitel (https://ej-social.org/index.php/ejsocial/article/view/519) ve nicel (https://ijmshr.com/link/398) makaleler şeklinde ve e-kitap (https://a.co/d/i77glRU) olarak yayımlanmıştır.


Örnek Katılım Sertifikası

Derneğimiz ‘2. Tıp Kongresi: Türk Doktorlarının Entegrasyonu’ Etkinliğine Katılım ve Destek Sağladı


Akademik Dayanışma Derneği, 14-16 Temmuz 2023 tarihleri arasında Geseke’de (Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti, Almanya) düzenlenen “2. Tıp Kongresi: Türk Doktorların Entegrasyonu” adlı etkinliğe katıldı ve destek verdi.
Bu kongre
Medical Academy and Care e.V.-Ludwigshafen
tarafından düzenlenmektedir. Dernek Yönetim Kurulundan iki üye kongrenin hazırlık çalışmalarına katıldı ve programın oluşumuna yardım ettiler. Ek olarak dernek üyeleri kongre sırasında çeşitli görevler üstlendiler. Ayrıca kongrede Akademik Dayanışma Derneği standı açılarak derneğin tanıtımı yapıldı.

Dibi Görmek Üzereyiz: Türkiye’nin Akademik Özgürlük Endeksi Otokratik Baskılar Ortasında Keskin Bir Düşüş Gösteriyor

0

Akademik Özgürlük Endeksi 2024‘e göre, Türkiye akademik özgürlükteki özellikle düşük sıralamasıyla dikkat çekiyor. Bu düşüş, 2016’dan sonra akademide gerçekleşen yaygın tasfiyelere ve yüksek öğrenim kurumlarındaki otokratik yönetim uygulamalarına bağlanıyor. Rapor, Türkiye’de akademik özgürlükte önemli bir düşüş olduğunu ve bu düşüşü, birçok durumda üniversitelerin ulusal siyasi çatışmaların ortasında kalmasına neden olan artan siyasi ve toplumsal kutuplaşmayla ilişkilendiriyor. Etkileri çok belirgindir; akademik özgürlüğün aşınması yalnızca eğitim ve araştırma kalitesini tehdit etmekle kalmayıp aynı zamanda akademisyenlerin ve öğrencilerin entelektüel gelişimini ve özgürlüklerini de engellemektedir. Rapor, Türkiye’deki akademisyenler için uluslararası dayanışma ve desteğe duyulan acil ihtiyacın altını çizerek, küresel akademik özgürlüğün tehdit altında olduğunu ve 23 ülkenin düşüş yaşadığını vurgulamaktadır.

Bu endişe verici eğilim, siyasi baskıların ve otokratik eğilimlerin üniversite özerkliğine ve akademik bütünlüğe giderek daha fazla tecavüz ettiği daha geniş küresel kalıpları yansıtmaktadır. Anlatı, küresel topluluğun bu tür siyasi müdahalelerin derin etkilerini tanıması ve akademik özgürlükleri kurumsal ve ulusal düzeylerde korumak için harekete geçmesi için bir toparlanma çağrısı işlevi görmektedir.

Bilimde Dayanışma: Prof. Dr. Cihangir Erem’in Hikayesi

0

Endokrinoloji ve metabolizma alanında tanınmış bir uzman olan Prof. Dr. Cihangir Erem, tutuklu olmasına rağmen küresel bilim camiası üzerinde önemli bir etki yaratmaya devam ediyor. Önemli akademik katkılarla dolu bir kariyere sahip olan Erem, kendisini dört yıl üst üste dünyanın en etkili bilim adamları arasında gösteren Stanford Üniversitesi gibi prestijli kurumlar tarafından defalarca onurlandırıldı.

Eskiden Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Trabzon Özel İmperial Hastanesi’nde çalışan Prof. Erem, şüpheli iddialarla Türkiye’de yargılandı. Bu zorluklara rağmen akademik çalışmaları hâlâ etkili olmaya devam ediyor. Google Scholar’a göre yayınlarına 34.233 kez atıf yapılmış olup, h-indeksi 49, i10 indeksi ise 111 olarak görülmektedir. Prof. Erem, atıf sayısına göre endokrinoloji alanında dünyada 64. sırada yer almaktadır.

Onun davası, entelektüellerin siyasallaştırılmış suçlamalara dayalı olarak hedef alındığı daha geniş kapsamlı akademik zulüm sorununu gözler önüne seriyor. Örneğin Erem’in tutuklanması, hayırseverlik projelerine destek verilmesi ve evinde dini kitap bulundurulması gibi suç faaliyetleriyle ilişkilendirilemeyecek faaliyetlere dayanıyordu.

Erem’in bu zorlu koşullar altında bilime olan sarsılmaz bağlılığı, küresel akademik dayanışmanın kritik öneminin altını çiziyor. Prof. Dr. Erem gibi zulüm gören akademisyenleri desteklemek sadece bir bireye yardım etmekle ilgili değil, aynı zamanda akademik özgürlük ve dürüstlük ilkelerini savunmakla ilgilidir. Onun dayanıklılığı, bilim insanlarına yönelik haksız muameleye karşı birlikte durmaları ve entelektüel çabaların zorluklar karşısında bile gelişebilmesini sağlamaları için dünya çapında akademik camiaya bir uyarı niteliğindedir.

Akademik camia, özellikle demokratik ülkelerdeki kurumlar, Prof. Dr. Erem gibi bilim insanlarını desteklemek, haklarını savunmak ve bilime katkılarının siyasi baskılar tarafından engellenmemesini sağlamak için birleşmelidir. Bu dayanışma yalnızca etkilenen bireyler için değil, aynı zamanda bilginin korunması ve küresel bilimsel çabaların ilerlemesi için de hayati önem taşımaktadır.

Academic Solidarity e.V. Zulüm Gören ve Dezavantajlı Öğrenciler İçin Yeni Burs Programı Başlattı

0

Eğitimi teşvik etmeye ve risk altındaki akademisyenleri ve öğrencileri desteklemeye kendini adamış olan Academic Solidarity e.V., kendileri veya ebeveynlerinin koşulları nedeniyle zulüm veya dezavantajla karşılaşan lisans ve lisansüstü öğrencilere yardımcı olmayı amaçlayan bir burs programı başlattığını duyurdu.

Burs programı, AB, İngiltere, Norveç ve İsviçre’de eğitim gören uygun öğrencilere mali yardım sağlamak için tasarlandı ve eğitim ücretlerini, konaklama ve eğitimlerinin devamını sağlamak için diğer zorunlu ihtiyaçları karşılamayı hedefliyor. Öncelik, ayrımcılığa uğramış veya kendi ülkelerinde siyasi, dini veya sosyal olarak ayrımcılığa uğramış akademisyenlerin çocukları olan öğrencilere verilecek.

Bu burs için uygun adaylar arasında, belirli Avrupa ülkelerindeki üniversitelere veya araştırma kurumlarına kabul edilen, iyi akademik başarılar gösteren ve sosyal sorumluluk projelerine veya gönüllü faaliyetlere katılma geçmişi olan kişiler yer almaktadır.

Başvuru süreci, adayların özgeçmiş, akademik transkriptler, eğitim kurumlarından kabul belgeleri ve referans mektupları gibi diğer belgeler de dahil olmak üzere kapsamlı bir paket sunmasını gerektiriyor. Bu başvurular, akademik başarı, kişisel motivasyon ve başvuranın üstesinden geldiği koşulların ciddiyeti gibi çeşitli kriterlere göre değerlendirilecek.

Program yalnızca finansal destek sağlamayı amaçlamakla kalmayıp, aynı zamanda bursiyerlere akademik yolculuklarında yardımcı olmak ve sürekli başarı kriterlerini karşılamalarını sağlamak için bir “Burs Danışmanı” atamayı öngörüyor. Çalışma dönemlerinin sonunda, burs alanların akademik ve proje ilerlemelerini ayrıntılı olarak açıklayan bir rapor sunmaları bekleniyor.

Academic Solidarity e.V. tarafından başlatılan bu girişimin, eğitime eşit erişimi teşvik etmede ve akademik ve kişisel gelişimlerine yönelik önemli engelleri aşmaya çalışanları desteklemede önemli bir yer tutması umuluyor. Ayrıntılı bilgi, veri güvenliği açıklaması ve başvuru formu.

The Guardian: Gazze’de Okul Katliamı – Eğitime Yönelik Yıkıcı Saldırılar

0

Gazze’de devam eden çatışmanın yıkıcı etkisi, gözlemciler tarafından ‘okul katli’ (scholasticide) olarak adlandırılan eğitim altyapısının sistematik olarak yok edilmesiyle korkunç bir yeni zirveye ulaştı. The Guardian’ın raporuna göre, İsrail güçleri Gazze’deki okulların %80’ini yok etti veya hasar verdi.

Eğitim tesislerinin kasıtlı olarak hedef alınması, can kayıplarına ve binlerce Filistinli öğrencinin eğitiminde önemli bir kesintiye neden oldu. Raporda vurgulanan bir çalışma, bu saldırıların ardından İsrail güçlerinin, bölgedeki diğer birçok eğitim kurumuyla birlikte, yalnızca Kuzey Gazze’deki Birleşmiş Milletler Filistin Mültecileri Yardım ve Çalışma Ajansı’na (UNRWA) ait altı okulu bombaladığını belirtiyor.

Bu yıkım örüntüsü yalnızca Filistinli öğrencilere değil, aynı zamanda toplumun daha geniş kültürel ve entelektüel yapısına da doğrudan bir saldırıdır. Kayıp, anlık fiziksel hasarın ötesine geçerek, eğitim, kültürel zenginleşme ve sosyal ilerleme fırsatlarını ortadan kaldırarak nesiller boyu Filistinlileri etkilemektedir.

Uluslararası toplum ve dünya çapındaki akademik kurumlar, bu sorunun ciddiyetini kabul etmeli ve etkilenen nüfusları desteklemek için adımlar atmalıdır. Somut eylemler arasında uluslararası savunuculuk, acil eğitim fonlarının kurulması ve geleneksel öğrenme ortamlarının kaybını azaltmak için çevrimiçi eğitim kaynakları ve platformlarının geliştirilmesi yer alabilir.

Bu saldırıların kurbanlarıyla dayanışma içinde, eğitim tesislerinin yeniden inşası için destek sağlamak ve Filistinli öğrenciler için sürekli eğitim fırsatları sağlamak zorunludur. Bu toplulukların böylesi zorluklar karşısındaki dayanıklılığı, eğitimin temel bir insan hakkı ve toplumsal kalkınma ve barışın temel taşı olarak kritik önemini vurgulamaktadır.

Çatışma gelişmeye devam ederken, odak noktası insani yardım ve çatışma çözümünün temel bir bileşeni olarak eğitim fırsatlarının korunması ve yeniden sağlanması olmalıdır.

Akademide Irkçılık Artıyor: Dayanışma ve Eylem Çağrısı

0

Akademik ortamlarda ırksal ve etnik ayrımcılık sadece öğrencilerin refahını engellemekle kalmamakta, aynı zamanda akademik sonuçlarını da ciddi şekilde etkilemektedir. Giderek artan sayıda araştırma, bu sorunun küresel eğitim ortamlarında ne kadar yaygın olduğunu ortaya koymaktadır. Daha yüksek bir eşitlik ve katılım standardının beklenebileceği dikkate değer derecede gelişmiş demokrasilerde de durum pek farklı değil.

Journal of Educational Psychology‘de yayınlanan Civitillo, Mayer ve Jugert tarafından yapılan çalışma gibi son sistematik incelemeler ve meta-analizler, öğrencilerin eğitimcilerden önemli ırksal ve etnik ayrımcılık algıladıklarını ve bunun hem psikolojik refah hem de akademik performans üzerinde ölçülebilir olumsuz etkilere sahip olduğunu ortaya koymaktadır. 68 araştırmadan veri sentezleyen çalışma, bu kökleşmiş sorunlarla mücadele etmek için eğitim kurumlarında politika değişiklikleri ve müdahaleye yönelik kritik bir ihtiyaç olduğunu vurgulamakta.

Bu olgu ABD ile sınırlı değil; Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerinde, benzer ayrımcılık kalıpları eğitim koridorlarında yankılanıyor. Öğretmenler tarafından yapılan ayrımcılık, öğrenciler arasında daha düşük refah ve akademik başarılarla önemli ölçüde ilişkili bulunmakta ve daha yüksek madde kullanımı ve daha düşük not ortalamaları ile kendini göstermektedir.

Söylemi destekleyen Milkman, Akinola ve Chugh, Journal of Applied Psychology Dergisi’ndeki saha deneyleriyle, resmi akademik süreçler başlamadan önce bile ırksal ve cinsiyet önyargılarının potansiyel öğrencilerin, özellikle de azınlık kökenli olanların akademik yollarını önemli ölçüde nasıl şekillendirdiğini göstermektedir. Bu ayrımcılık, yalnızca öğrencileri değil aynı zamanda öğretim görevlisi alımını ve tutulmasını da etkileyen sürekli ve sistemik ırksal önyargı için endişe verici bir aşama oluşturmakta.

Bu bulgular ışığında, akademik kurumların daha kapsayıcı bir ortam yaratma çabalarını güçlendirmesi son derece önemlidir. Buna, ırkçılık karşıtı pedagojileri dahil etmek için öğretmen eğitim programlarını gözden geçirmek ve ırksal ve etnik olarak çeşitli öğrenciler için daha sağlam destek sistemleri geliştirmek dahildir. Ek olarak, üniversiteler, ırksal önyargıları azaltma ve azınlık öğrenciler için akademik sonuçları iyileştirme potansiyeli gösteren azınlık öğretim elemanlarının temsilini artırmak için aktif olarak çalışmalıdır.

Siyasi gelgitler küresel olarak daha muhafazakar ve dışlayıcı uygulamalara doğru kaydıkça, akademik sektör dayanışma, kapsayıcılık ve çeşitliliğe olan bağlılığını yenilemelidir. Bu, yalnızca akademik ortamların zenginleştirilmesi için değil, aynı zamanda daha geniş toplumsal ayrımcılık ve eşitsizlik akımlarına karşı temel bir duruş olarak da önemlidir.

“Gidenler”: Göç Etmiş 513 Sağlık Çalışanının Hikayelerini İçeren Çalışma Kitap Olarak Yayımlandı

0

Münih Teknik Üniversitesi (TUM) ve Augsburg Üniversitesi tarafından ortaklaşa yürütülen bir çalışmada, Türkiye’den dünyanın çeşitli ülkelerine göç etmiş sağlık çalışanları üzerinde kapsamlı bir analiz yapıldı. Bu çalışmanın sonuçları, 513 sağlık çalışanının motivasyonlarını, deneyimlerini ve beklentilerini detaylandıran “Gidenler: Türkiye’den Dünyaya Göç Eden Sağlık Çalışanlarının Hikayeleri” başlıklı Kindle kitabında özetlendi (https://a.co/d/aE1lWza).

“Nehri geçtikten sonra şehirden gelen son ezan sesini duydum. Türkiye’den ayrılmak bir tercih değil, sağlıklı kalmak için bir zorunluluktu. İki gece boyunca askerlerden kaçarak saklandık, sonra tutuklama ve kamp süreci geldi. Günler sonra nihayet musluk suyuyla yıkandım ve bu bana lüks gibi geldi. Kampta tahtakurusu ısırıkları bacaklarımda kocaman şişliklere neden oldu; 10-11 kişilik bir konteynerde kaldık. Herkesin hikayesi farklıydı ama kızgınlığımız ve umutlarımız aynıydı.”

Bu yayın, bu profesyonellerin sesleri için önemli bir platform görevi görerek, yeni ülkelerinde kat ettikleri çeşitli ve çoğu zaman zorlu yolları dile getiriyor. Kitap, sadece ayrılanların kişisel yolculuklarını değil, aynı zamanda akademik dayanışmanın bu göçmen bilim insanlarını ve sağlık çalışanlarını desteklemede oynadığı önemli rolü de vurguluyor.

Ülkeler eğitimli ve vasıflı işgücünü kaybettikçe, kendi ülkelerindeki siyasi istikrarsızlık ve baskıyla daha da şiddetlenen beyin göçü olgusu küresel bir sorun teşkil etmektedir. Bu durum, ev sahibi ülkelerin ve akademik kurumların sağlam destek sistemleri ve entegrasyon programları oluşturmasını zorunlu kılmaktadır. Etkili önlemler arasında dil desteği sunmak, mesleki nitelikleri tanımak ve bu profesyonellerin yeni ortamlarına etkili bir şekilde katkıda bulunmalarını ve bu ortamlarda başarılı olmalarını sağlamak için toplumla bütünleşmeyi kolaylaştırmak sayılabilir.

Bu durum, akademik dayanışma konusunda yeni oluşumlara ve kararlılığa duyulan ihtiyacın altını çizmektedir. Kitapta üniversiteler ve profesyonel ağlar, yerinden edilmiş akademisyenleri ve sağlık profesyonellerini aktif bir şekilde desteklemeye, böylece akademik özgürlük ideallerini korumaya ve daha kapsayıcı ve dirençli bir küresel bilim topluluğunu teşvik etmeye çağrılıyor.